yaptiklarimizdan ne kadar sorumluyuz???

Eğer bir insan kınanarak yaşarsa suçlamayı öğrenir.
Eğer bir insan düşmanca davranışlar içinde yaşarsa kavga etmeyi öğrenir.
Eğer bir insan alay edilerek yaşarsa sıkılganlığı öğrenir.
Eğer bir insan utanç içinde yaşarsa suçluluk duymayı öğrenir.
Eğer bir insan hoşgörüyle yaşarsa sabırlı olmayı öğrenir.
Eğer bir insan teşvik edilerek yaşarsa güvenmeyi öğrenir.
Eğer bir insan değer verilerek yaşarsa saygı duymayı öğrenir.
Eğer bir insan eşitlik ortamında yaşarsa adaleti öğrenir.
Eğer bir insan güven duygusu içinde yaşarsa inanmayı öğrenir.
Eğer bir insan beğenilerek yaşarsa kendisinden hoşlanmasını öğrenir.
Eğer bir insan kabul ve dostluk yaşarsa dünyada sevgi aramayı öğrenir.
İnsanların öğütten çok iyi örneğe ihtiyaçları vardır.
İnsanın aynası anne ve babasıdır.

Buraya kadar alintiydi yazdiklarim.

Hani derler ya“ herkes kendi yaptiklarindan sorumlu“

Degerli büyüklerime, kardeslerime cok merak ettiim bir soruyu yöneltmek istiyorum.
Insanlar kendi yaptiklarindan, hatalarindan ALLAH(c.c.) katinda ne kadar sorumludur???

bunun orani duruma, kisiye göre degisebilir belki, fakat kisiligimizin düzgün sekilde olusmasi (bir kac etkenleri saydim)ne kadar bizlerin elinde?
zor bir soru aslinda,cevremiz bizi hersekilde etkiliyor, bu nedenle günahlarimiza onlari da mi ortak ediyoruz?
karsilastigim bir cok insanlar kendi hatalarini, kisilik bozukluklarini annesine babasina yüklüyor.

"ben böyle gördüm......"
„bana hic anlatmadilar…“ gibi sözler cok duyuluyor.

Bu sorun din konusunda da cok yaygin, baska dinden olan insanari suclamak ne kadar dogru, sonucta onlar da önüne ne koyulmussa onlari almislar.
Hiristiyanlar elbette cocuklarina kendi inanclarindan dolayi incil li göstereceklerdir.
Simdi bu insanlar cehennemlik mi? bunlari göz önünde bulundurursak bu insanlari ne kadar günahkar görebiliriz?

Müslüman bir ülkede yasamayinca, bunlarla karsilasinca ister istemez kendime bu soruyu soruyorum.
Yardimci olursaniz cok sevinirim, istemeyerek yanlis ifadeler kullandimsa eger, kusuruma bakmayin.
yorumlariniz icin simdiden Allah(c.c.) sizden razi olsun.


21 yorum

kaza ve kader

Allah insanınkaderini önceden belirlediği helde niçin yaptıklarımızdan sorumluyuz ?

11.10.2011 - Aysel AYAN

Kader ve Kaza

1.Soru:Her şey kaderimizde yazıyorsa biz neden yaptıklarımızdan sorumlu oluyoruz?
2.Soru:Her şey önceden kaderimizde belli ise Allah(C.C) bizi neden imtihana Dünya'ya gönderdi.Zaten her şeyi önceden bilmiyor mu? Bizi imtihan etmeden de cennete veya cehenneme gönderebilirdi neden göndermedi.Nasıl olsa imtihanın sonucunu önceden biliyordu.

Cevap
Değerli kardeşimiz;

Mesela biz güneşin ne zaman doğup batacağını biliyoruz.Takvime de yazıyoruz. yarın şu saatte güneş doğacaktır. Gerçekten de yarın o saatte güneş doğuyor. Güneşin bu doğuşuna bizim yazmamızın bir etkisi olmadığı gibi biz yarın güneşin doğuşunu biliyoruz öyleyse güneş doğmasa da olur gibi bir söylem de bulunmamız da hata olur. Güneşin doğmasıyla oluşacak bütün faydalar da olmamış olur.

Allah’ın insanı yaratmasının çok hikmetlerinden birisi ibadettir.

1- Allah insanı imtihan için yarattı. Bu hikmet insanın yaratılmadan olamayacağı kesindir.

2- Allah kainatta tecelli ettiği cemal ve kemalini hem kendisi – kendine mahsus bir şekilde – görmek hem de başkalarının gözüyle görmek istiyor. Başkasının görmesi derken bunların başında insan gelmektedir. Bu hikmet de yine insanın yaratılmasını gerekli kılıyor.

3- İbadet için yarattı. Bu hikmetin yerine gelmesi için var olan birisi gerektir. Yaratılmadan ibadetin yerine gelmesi mümkün değildir. Burada yaptığımız ibadetin miktarına göre cennette ki yerimiz hazırlanıyor.

4- Allah’ın herşeyden daha büyük olduğunu ilan etmek, ve Allah’ın emirlerini yaymak. Bu hikmetin yerine gelebilmesi için, hem tebliğ edenin hem de tebliğ edilenin yaratılması icap eder.

5- Bir çekirdeğin ağaç olması için toprağa girmesi gerektiği gibi, insanın da yetişip olgunlaşmsı ve terakkisi için dünya tarlasına gönderilmiştir.

6- Eğer başka alemde yaratılsaydık o zaman da neden bu alemde yaratıldık diye sormamız gerekecekti. İnsan için en mükemmel imtihan salonu bu olduğu için buraya gönderildik denilebilir.

7- Bilmekle yapmanın çok farklı şeyler olduğunu vurgulamak gerekir. Bir misal vermiştik. Bizlerin bir çekirdeğin ağaç olacağını bilmemiz onun ağaç olmasına gerek olmadığı anlamına gelmez.

8- İnsanı imtihana tabi tutmasının bir hikmeti insanların kendi yaptıklarını bilmesi için de önemlidir. Nitekim mahşer meydanında insanın bütün yaptıkları kendisine gösterilecek ve Allah'ın adaleti karşısında insan söyleyecek söz bulamayacaktır. Şayet imtihan etmeden Cennet veya Cehenneme atsaydı o zaman nefis beni imtihan etmeden Cehenneme atman adalet olmaz diye şekvada bulunabilirdi.

Bir öğretmen düşünün. Kimin ne not alacağını bilsin. Sınıfa girince öğrencilere ben sizin ne alacağınızı biliyordum. Ona göre notlarınızı yazdım. İmtihana gerek yoktur. Elbette öğrencilerin hocalarına itimadı tam bile olsa nefisleri itiraz etmeye yeltenecektir. İşte Rabbimiz nefsin bu itirazını önlemek için bu imtihanı yapmaktadır.

Ayrıca bir makine veya bina için bir plan yapılsa, madem ki plan var öyleyse binaya ve makinaya ne gerek var denilebilir mi.

Yarın bir yere gideceğimizi ve şunları yiyeceğimizi planlıyalım. Buna göre madem ne yapacağımız belli öyleyse ne gerek var gitmeye ve yemek yemeye diyor muyuz.

Biz bile gündelik basit şeyler için bunu diyemezsek, Allah'ın sayısız hikmetlerle yarattığı insanı, madem ne yapacağını biliyordu öyleyse neden imtihan ediyor denilemez.

Cenab-ı Hak Hakimdir ve Adildir. Hikmetsiz ve abes iş yapmaz ve Adildir. Kullarına da zulmetmez.

Kaderin bir manası Allahu Tealanın yarattığı varlıkların hayat programlarını ezeli ilmi ile bilmesidir. Yani insanın anne rahmine düştüğü andan tutun dünyaya gelmesi ve aldığı nefese kadar kaderinde vardır ve Allahu Teala tarafından bilinmektedir.

Kader ilim ve iradeyle düzenlenmiş bir programdır. Kaza ise, bu programın uygulanma safhasının adıdır.

Kaza Allah’ın kudretinin ortaya çıkmasıdır . Kader ise, Allah’ın ilminin bir yansımasıdır. Bu açıdan bakıldığında kader denildiği zaman ilim akla gelir. Nitekim “Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri Bizim yanımızda olmasın. Herşeyi Biz bilinen bir kader ile indiririz.” (Hicr Sûresi, 21) ayeti Kader’in Allah’ın bilmesi anlamına geldiğini gösterir.

Kader ilimden çıkmış bir program olduğundan insanın fiilleri üzerinde zorlayıcı bir yönü bulunmamaktadır. Nitekim ilm-i kelamın kader mevzusunda bir kaidesi olan “İlim maluma tabidir” sözü meseleyi daha açık bir şekilde ifade edecektir. Bunu bir misalle açıklarsak mesela yarın güneşin ne zaman doğup batacağını bilmemiz onun doğması ve batmasına bir etkisi yoktur. Bizler o şekilde bildiğimiz için güneş doğup batmamak da aksine güneş o dakikada doğup batacağı için bizler bilmekteyiz.

Allah’ın kimin cehenneme, kimin cennete gideceğini ezelî ilmiyle bilmesi onun ilah olmasının bir vasfıdır. İnsan da cennet veya cehennem ehli olmayı gerektirecek amelleri işlemeye müsait özellikler vardır. İnsana verilen cüz-i irade ile cennetliklerin veya cehennemliklerin amellerini işleyebilirler. Bunda da tüm mesuliyet ona aittir.

Kaderin iki yönü vardır: İnsanın iradesi dışında olanı ki; dünyaya gelmesi, anne ve babasının kim olacağı, eceli vs. (örnekler çoğaltılabilir) gibi hususlardır. Bunda insanın iradesi ile karar vermesi söz konusu olmadığından bunlardan mesul de değildir.

Kendi iradesi ile yapmaya karar verdiği fiillerinden de mesuldür. Her insan vicdanen bilir ki camiye gitmesi de meyhaneye gitmesi de kendi istemesi ile olur. Burada bir zorlama yoktur.

Bir hadis-i nebevi (asm) de “her insanın İslam fıtratı üzerine doğduğu" ifade edilmiştir. İslam ifadesinin hadislerde geçen manalarından birisi de temiz ve güzel ahlaktır. Yani her insan özünde temiz ve güzel ahlak üzerine, İmanın esaslarını tasdik edebilme özelliğinde yaratılmıştır. Ancak kul kendi iradesi ile bu vasfını değiştirip cehennemliklere mahsus inanç içine girer ve cehennemliklere mahsus fiiller işlerse bundan da elbette mesul olacaktır.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

16.10.2011 - Kardelen09

verilen cevablar ve bu

verilen cevablar ve bu konuyla ilgili site adresleri icin Allah(c.c.)sizden razi olsun. tahkik kardesim haklisiniz, konu biraz bazi detay lara yönelince dagildi. yinede herkesin bir baska pencereden bakmasi cevabi gittikce yakinlastiriyor:)
yazinizi merakla bekliyorum.

hayilri aksamlar

11.01.2008 - celin

Yaptıklarımızdan ne kadar sorumluyuz.

Cenabı Hak insanı esmai ilahiyesine cami bir ayine olabilecek mahiyette yaratmıştır,ona kendisini tanıyacak maddi ve manevi cihazatlar,alatler ile istidadlar ve imkanatlar ile donatmış ve dünyaya göndermiştir,dünyaya gelirken bir çekirdek hükmünde olan bütün cihazatları aldığı eğitim terbiye ile inkişaf etmeye başlamıştır,fıtratına mahiyetine camiyetine münasip bir nebevi eğitim ile büyümüş ise o çekirdek hükmündeki istidadları ve yetenekleri hissiyatları hayra müstait bir inkişaf ile neşvü nema bulur,neticede iman ve kulluk merhamet şefkat meyveleri verir.
Eğer aldı eğitim fıtratına, hissiyatlarına ve istidadlarına uygun olmayan bir eğitim ise hissiyatları ve azaları şerr cihetinde istimal edilse o zaman o çekirdek hükmündeki isdidat yetenekler hissiyatlar şerre müstait bir inkişaf ile neşvü nema bulur,muzır bir canavar asi bir mahluk anarşsit bir vaziyete girer.
Demek insanın terbiyesinde ve insaniyetinin inkişafında çevre, eğitim ,şartlar fıtratın ve yeteneklerinin mühim bir yeri vardır.büyüdüğü ,çevresinin imkanlarının ailesinin arkadaşlarının dinin büyük bir belirleyiciliği vardı.bu şartlara göre mesuliyeti vardır.islamı yaşayan bir ailede doğan çocukla islamı yaşayamayan ailede doğan çocuğun mesuliyeti de bir değildir.bilen ile bilmeyen,gören ile görmeyenin,yiyen ile yemeyenin,gezen ile gezmeyinin,mesuliyeti bir değildir.imkanı olduğu halde öğrenmeyen ve okumayanın mesuliyeti ile imkanı olmadığı için öğrenmeyen ve okumayanın mesuliyeti bir değildir.100 altin olan ile 1 altını olanın hesabı bir olamaz,bir adamı 50 metreden ateş eden ile 2 metreden ateş edenin mesuliyeti ve suçu da bir olamaz,
Demek insanın mesuliyeti fıtrata ve yaşadığı şeraite bakar,Adili Mutlak insanı yapamayacağı ve kaldıramayacağı şeylerle mesul tutmaz,islam memleketinde doğan bir çocuk ile ile kafir memleketinde doğan çocuğun mesuliyeti bir olmaz.müslüman birisi vazifeleri yapmayıp bilmeyip öğrenmeyip mesuliyetten kaçamaz onun aleyhinde bin mezar taşı bile şahitlik eder,ama kafir memleketinde doğan birisi islamı hiç duymamış olsa yada duyup ta araştırmamış olsa yine mesuliyeti müslümanın mesuliyetinden azdır belki rahmeti ilahiye de mesuliyeti yoktur.Bu konuda imam maturidi : biz peygamber göndermediğimiz bin kavime zulm edici değiliz.ayetini izah ederken der ki ,buradaki peygamberden kasıt akıldır,yani insan aklıyla Allahı bulabilir,burada belki mesul Olur ama ameli noktada mesuliyeti yoktur.yani küffar memleketinde doğan bir insan Allahı bilse ona nasıl ibadet edilip tazim edildiğini bilmese ehli necattır der,İmam eşari ise,bu ayeti izah ederken derki “Din tebliğ ile olur yani tebliğ irsal iledir.eğer İslamiyet bir küffar memleketine gitmemiş ise yada gitse bile oradaki insanlar duymamış ise mesul olmazlar ehli necattırlar,ama orada Müslüman varsa tebliğ yapmakla mükelleftir yapmasa mesul olur.
Mesela istibdad ve tahakkümün olduğu bir yerde yaşayan insanların istidadları inkişaf etmez çünkü istibdad istidadların inkişafına mani olur,o istidadların gelişip inkişaf etmesinin önüne set çeker o istibdad altındaki insanların 100 istidadından ancak 10 gelişir 90 hakiki manada gelişmez açığa çıkmaz,
Yada istibdad değil de rehavet ve özgürlüğün sınırlandırılmadığı yerlerde ise disiplin ve eğitim ve terbiye olmadığı için bir had ve hudud sınırı çizilmediği insanların kalp ruh ve nefislerine orada yaşayan insanların vicdani insani yönlerinden ziyade hayvani yönleri inkişaf eder,serkeş ve sarhoş ruhlar ve nefisler her şeye hükmeder,güzel olan istidatlar serbesiyetle yine inkişaf etmez,istibdadda ifrat ve tefrit olduğu gibi serbesiyette de ifrat ve tefrit vardır.ikisinin ortası olan eğitim ise vasattır.demek eğitimde ne bütün bütün serbesiyet olacak nede bütün bütün istibdad olacak.demek kişinin kişiliği bulunduğu ortama musait bir şekle renge girer,yada bulunduğu ortamı kendi şekliyle boyar,

SIRATI MUSTAKİM YOLU

Bedîüzzaman Hazretleri, ‘sırât-ı müstltakîm’i, İşâratü’l Î’caz’da ve OtuzuncuSöz’de ve On Birinci Lem’a’da şöyle îzâhetmiştir: İnsanda kuvve-i akliye, kuvve-i gadabiye, kuvve-i şeheviye olmak üzere üç duygu vardır. Hayvanlardaki gibi bunlara bir hudut tâyin edilmemiştir. Bu kuvvelerin her birisinin üçer mertebesi vardır;ifrat (ileri gitmek), tefrit (geride kalmak) vehadd-i vasat (normalini yaşamak)tır.Kuvve-i akliyenin ifrat mertebesi‘cerbeze’dir. Yani bâtılı, yanlışı doğru gibi göstermeye çalışmaktır; bu bir safsatadan ibârettir. Tefriti ‘gabâvet’tir. Yani doğruyu bulmak için aklı kullanmamaktır, bu da bir mantıksızlıktan ibarettir. Hadd-i vasatı ise ‘hikmet’tir. Yani her işin ve her fikrin doğrusunu hikmetlisini yararlısını bulup ona göre yaşamaktır. Bu hikmet mertebesini de en mükemmel şekilde yaşayan en başta peygamberlerdir.Kuvve-i gadabiyenin ifrat mertebesi ‘tehevvür’dür. Yani başkasına saldırmak,hak ve hukuk tanımamaktır; bu bir zulümden ibârettir. Tefrit mertebesi ise ‘cebânet’tir. Yani korkudan dolayı hakkına hukukuna sahip çıkmamak, mukaddesâtına, ırz ve namusuna hakaret edildiği halde onları müdafaa etmemektir. Hadd-i vasatı ‘şecaat’tir.Yani cesaret sahibi olup başkasının hakkına hukukuna tecavüz edip zarar vermediği gibi kendi hakkına hukukuna sahip çıkıp hakkını kimseye çiğnettirmemektir. Bu şecaatide en güzel ve en mükemmel bir şekilde hayatlarına tatbik eden başta ‘şehidler’dir.Kuvve-i şeheviyenin de ifrat mertebesi ‘fücur’dur. Yani Allah’tan korkmayıp,insanlardan sıkılmayıp, fuhşiyat başta olmak üzere haramları günahları alenen, açıktan işlemektir. Tefrit mertebesi ise ‘humuttur. Yani haramları işlemediği gibi helâl dâiresinden dâhî istifâde etmemektir. Âdeta bitkisel bir hayat yaşamaktır. Hadd-i vasatı ise ‘iffet’tir. Yani namuslu olarak bütün âzâlarını, hisler ve duygularını başta fuhşiyat olarak haramlardan muhafaza edip helâl dâiresinde yaşamaktır. Zâten, “Helâl dâiresi geniştir, keyfe kâfidir; harama girmeye hiç lüzum yoktur.” Bu mertebeyi en başta kendi hayatlarına tatbik eden, başkalarına da güzel örnek olan sâlih insanlardır.Bu noktada baktığımızda hikmet, şecaat ve iffeti harfiyen kendi hayatına tatbik edip, ifrat ve tefritten; cerbeze ve aklı kullanmamak; zulüm ve korkaklık; fücur ve humuttan tertemiz olarak en mükemmel bir şekilde hayatını devam ettiren, dost ve düşmanın ittifakıyla Muhammed-i Arabî (sav)’dir. İşte böyle bir Zât’ın yaptıklarının, yaşadıklarının, sözlerinin ve hareketlerinin her birisi, nev-i beşere, insanlara birer model hükmüne geçmeye lâyık iken, îmân eden ve ümmetinden olan gâfillerin onun sünnetine ehemmiyet vermemelerinin veyl yahut sünnetini bozmak isteyenlerin ne kadar bedbaht ve fenâ olduklarını divaneler de anlar.Demek ki Fâtiha’da “Bizi dosdoğru yola hidâyet eyle!” dediğimizde Allah’tan şunu istiyoruz: “Ya Rabb! Bizi kuvve-i akliyenin hikmet mertebesine, kuvve-i gadabiyenin şecaat mertebesine, kuvve-i şeheviyenin iffet mertebesine hidâyet eyle! İfrat ve tefrit mertebelerinden bizleri muhafaza eyle!” İşte “Emrolunduğun gibi istikamet bul!” bir cihette “Hikmet, şecaat ve iffetle yaşayınız!” demektir. Bu hakikati bize emrediyor. Hatta katiyetle şunu diyebiliriz: İslâmiyet, hikmet, şecaat ve iffet demektir. İslâmiyet’e inanıp kabul etmek, bunları kabul etmek demektir; Yani zulüm etmemek, cinayet işlememek, başkasının ırzına namusuna el uzatmamak, fâiz yememek, ne insanların ne de Allah’ın hukukuna tecavüz etmemek demektir. İslâmiyet’i istememek ise, bütün bu menfî şeyleri kabul ediyorum demek mânâsına gelir.



İNSANIN MESULİYETİNİ BELİRLEMEDE CÜZİ İHTİYARİNİN ROLÜ

İnsan her şeyini Allaha verecek ama nihayette cuz-i ihtiyariyi (bir şeyi yapma yada yapmama meyli,)vermeyecek .Cuz-i ihtiyariye kudret taaluk etmediği için mesul değildir.cüzi ihtiyari mahluk olsaydı kudret taalluk etseydi bizler yaptıklarımızdan mesul olmazdık,çünkü cüzi ihtiyariye kudret taaluk etse o zaman ihtiyar gider iktidar araya gider yani insan yaptığı şeyi cebir ile yapmış olur,o zaman kaderin mahkumu olmuş olur,yaptıklarımızdan mesul olmazdık..hiç birimiz gözlük takdığımız için,hasta olduğumuz zaman,sakat olduğumuz,baş ağrısı çektiğimiz zaman sorumlu değiliz. bu tür izdırari fiilerimizde kudret konuşuru,cüzi ihtiyarımızla vücuda gelen şeyler bize aittir.ihtiyarı fiilerimiz bize aittir.insan cüzi ihtiyarı ile yaptığı efaller, etvarlar ile yaptığı şeylerden sorumludur.cuzi ihtiyarımiza taaluk eden şeyler bize aittir.izdirari filerimiz ise bize ait değildir.orada kudreti ilahiye konuşur.

Kader ilmi ilahiyi nazara vererek nefsi gururdan kurtarır,cüzi ihtiyarı ise ademi mesuliyetten kurtarır.ihtiyarı fiilimizi biz isteriz cenabı hak yaratır.burada mesuliyet bizimdir.nefsi gururdan kurtarmak için .ademi mesuliyetten kurtarmak için cüzi ihtiyarı karşımıza çıkar,kul kendi filinin kasibidir. iradesini bir yere sevk etmesidir.kesp kendi fiillerimizde kasip biziz.Halık Allahtır.kasib kesbin sahibidir.ihtiyarı fiilerimizde kesp bize izdırari fiilerimizde kesp bize ait değildir.örnek kalbin çalışması,kanı pompalaması,vücuda dönen işler bize ait değildir.ama ihtiyarı fiiilerimiz bize aittir.izdırari fiileri biz ihtiyarı fiilerimizle yönetiriz,bazen milyonlarca şartın vucuda gelmesi bizim cüzi ihtiyarımızdan çıkacak olan yapıp yada yapmamaya bakar.bazen yapmakta bazen de yapmamakta mesuluyet vardır.namazı kılmamakla mesuliyet ortaya çıkdığı gibi,bazen bir haramı yapmakla da mesuliyat ortaya çıkar.

İnsandaki cizi ihtiyar yapmak yada yapmamak yani tercih etmekten ibarettir.cüzi irade ise ihtiyardan ziyade dilemek ve istemekten ibarettir.insandaki cüzi ihtiyar ve irade gösterir ki insanların seçme özgürlüğü vardır,eğer akıl ve şuur yoksa orada ihtiyar olmadığı için mesuliyet kalkar,insan rüyada eşine boş ol dese ,bunun hükmü olmaz çünkü o sözü söylerken şuur ve ihtiyar ile söylenmemiştir.ama aynı adam sarhoş iken bu sözü söylese eşi ona boş olur,çünkü burada sözü ihtiyara taaluk ettiği için,hüküm sayılır.aklın ve şuurun olmadığı yerde mesuliyet olmaması meselesini mutezile imamları anlayamadığı için insana yaptıkları büyük günahlar için kafir olacağını hükmetmişler.insan büyük günahları işlerken imani emirleri çiğner onun için imanı gider demişlerdir.ehli sünnet ise bu görüşü red ederek büyük günah insanı günahkar yapar,demişlerdir.ama büyük günahlara devam noktasında küfre gidecek yollar açılabilir demişlerdir.demek insan günahından mesuldur...

Nefsin hem hayra hem de şerre istidadı vardır.mukarreb denilen ehli kemal zatlar suyu hatırlamayı bile orucunu bozmuş gibi düşünürlerdi,bizler öyle düşünemeyiz,çünkü insanın mesuliyeti o insandaki ilme zekavete takvaya feresete marifete istidad ve yeteneklere bakar.bize yemeğe tuzla başlamayı unutmak sıkıntı vermez ken başka bir zata unutmak büyük bir sıkıntı verebilir,

İnsan hal ve vicdani ile neyi yanlış neyi doğru yaptığını bilir hisseder.cünkü insanda doğruyu yanlışı ayıran vicdan vardır.bilir ki istemek bana yapmak Allaha aittir.kudret bir şeye taaluk ettiği zaman o vucuda gelir.Mesela kalemi kaldırmayı isteme meyelanı bana kaldırmak Allaha aittir.

Küçük şerlerin yaratılması hayırlı büyük şeylerin mertebeleri anlaşılması içindir.eğer küçük şerler olmasaydı hayrın mahiyeti camiyeti kıymeti anlaşılmayacaktı yada hayrın vücudu tam anlamıyla bilinmeyecekti,gizli kalacaktı,küçük şerler birer mikyas mizan ve derece için yaratılmışlardır.şerri kesbi ile şerre çeviren şer yapmış olur,şerden murat hayırların vucudu bilinmesi içindir.
İnsan bazen belaları ve musibetleri kendi ahval ve efalleri ile celp edebilir.söylediği bir söz Gayretullaha ilişebilir,yada gördüğü bir rüyayı hayra değil şerre yorarak neticesinde Allah kulun zannı üzerinedir hükmünce şerre yormanın neticesinde Allahta öyle şerle muamele eder.imanın güzelliği lisanına yansıyan insanlar güzel sözleri istimal ederler kadere fetva verdirmezler yani bazen ağızdan çıkan söz belayı celp edebilir yada kadere fetva verdirerek neticesinde bela bulabilir.burada mesuliyet kula aittir.çünkü farkında olmadan belayı isteyen odur.söylediği sözlerin farkında olmayan insan kendi nefisinden sudur eden hatalardan meydana gelen şerler ve belalarda suçu kadere atamaz.


KAFİR MEMLEKETLERİNDE DOĞAN ÇOCUKLARIN NE SUÇU VAR ORADA DOĞMUŞLAR ,BURADA DOĞSAYDILAR MÜSLÜMAN OLACAKLARDI,SORUSUNA ŞÖYLE DENİLEBİLİR,

Her çocuk islam üzerine doğar ama onları aileleri hristiyan , Yahudi veya dinsiz yaparlar.bunlara aileleri daima küfrü telkin ederler.ama bu telkinlere rağmen bazıları bluğ çağından sonra islamiyeti bulup kabul etmektedirler..bluğa ermeden ölenler zaten cennet ehlidirler,amma küffar memleketinde doğan ve islamiyeti kabul etmeyen çocuklar için ş Üstat hazretleri öyle diyor:
Cenabı hakkın ilmi ezeliden kimin nerede gelse ne yapacağını, ne olacağını bildiği için küfür diyarında doğan çocukların ne olacağını bildiği için hususun o tarzda gelenleri o hal tarz sergileyenleri bir araya getirmiştir.Tertibi mahlukat cihetinde insanların sevkiyatını yaparken o şekilde yaratmış,onlar burada olsaydı o şekilde olacaklardı,ilmi ezeliden bilmiş, kainatta bir nizam olsun,ehli iman ile küfür arasında bir mubareze olsun,ehli iman ile küfür arasında.kafirler ile ehli iman bir arada kalsın.ama bu mutlak manada sınırlayıcı değildir.çünkü islamda doğan ama kafirlerden daha şedid olanlarda çıkıyor yada küfür diyarında doğup islam gibi yaşayanda çıkıyor.

Bizler anne ve babamızı kim olacağını şu zamanda geleceğimizi kendimiz mi belirledik,Hz Ömer asrı saadette geleceklerini biliyorlarmıydı,bunlar tesadüfmüdür,Cenabı hak ilmi ezeliden biliyor.kafirleri bir yerde müminleri bir yerde toplamak ile bir nizam murad etmiştir.Hz Ebu Bekir Hz Peygamberin yanında liyakatı olacağı için o zaman getirmiş,Allah isteseydi iç içe yaratabilirdi,kafir ana ile Müslüman oğlu bir arada yaratabilirdi,ama bundan bir nizam murat etmiş,o fıtratta olanları bir yerde bu fıtratta olanları da bir yerde toplamış,ama cebir etmemiş,

İNSANIN KÖTÜLÜK VE İYİLİKTE MESULİYETİ

İnsan kötülüğünden tamamen mesuldur iyiliklerinden iftihara hakkı yoktur.Kötülük tahribat nevindendir.ve onu isteyen insandır,iyilikleri isteyen Allahın rahmeti icad eden kudreti ilahiyedir.mesela iyiliğin vucudu vardır insan yaptığı iyiliklerin işlerin vücuda gelmesi için gerekli olan şeraitler zaten hazırdır insan sadece onları bir araya toplar birleştirir,o insanın orda sadece katkısı ihtiyarı ile o şartları yerine getirmesidir.yüzde bir hisse sadece ona aittir.böyle bir durumda iyilikle iftihara hakkı yoktur, insan hasenetı ile de gururlanamaz,çünkü orda yüzde 99 hasenet ona ait değildir,ancak hissesi 1 dir,yüzde 99 cenabı hakka aittir.

Seyyiati isteyen insandır.ya ihtiyarı ile yada istidadı ile ister,ihtiyarı ile işlediği şeylerde sonuca katlanması gerekir,istidadı ile istadiği şeylerde ihtiyar istidada döner.ihtiyar önce günahlardan rahatsızlık duyar bir zaman sonra artık bu günahlar istidad ile istemeye başlar asla bunlardan rahatsızlık duymaz kalbi mühürlenmeye kadar gider,İnsan yüzlerce hayrın içinde doğrular içinde kesbiyle gidip şerri yada yanlışı bulsa alsa burada suç ve kabahat kendisinindir.insan küçük bir şerriyle yüzde bir fiiliyle yüzde99 tahribat yapabilir,bir kibrit ile evi yakmak gibi,işte burada cuzi ihtiyarı karşısına çıkar derki sen mesulsun.şerde mesuliyet senindir yapan sensin,hayırda da kader karşısına çıkar fahr ve gurur senin değildir haddini bil yapan sen değilsin der ikisi arasında bir denge kurdurur.

Cenabı hak insanın önüne en büyük meselelerden en teferuatlı meselelere kadar iyilikten ve kötülükten oluşan iki şıklı bir tercih koyuyor kul itaatkar olduğunu göstermek için iyilik şıkkında isyankar olduğunu göstermek içinde kötülük şıkkında bir vaziyet alıp bir renk belirtir.bu tercihlerde ona asla bir zorlama yapılmaz,bu tercihleri ya ihtiyarı iye yada istidadı ile tercih eder,iki yolun karları ve zararları onun önüne koyulmuştur,kar ve zararı seçme özgürlüğü ona verilmiştir.

İnsan kaderimde ne varsa onu görürüm diyerek te kendi tembelliğini kadere yükleyemez.yada isyanlarını mazur görecek ve mesuliyetini başkasına yükleyecek tarzda işlediğim günah kaderimde varmış da diyemez.kaderi mahkum edemez.itaat etmesi gereken yerde tembellik,veya gururdan dolayı itaat etmezse mesuliyet onundur.

İnsan aynı özellikleri olan iki kalemden birisini tercih edebilir,birini ötekisine tercih ettiren sebep olmasa bile bu mümkündür.Hayrı da şeride tercih edebilecek insan iradesine ,birini diğerine tercihe mahkuim edecek bir hususuyet konulmamıştır,insan ben ne yapayım ben şerri tercihe göre yaratılmışım,öteki adem hayrı tercihe göre yaratılmış diyemez,tercih ettirici bir sebep olmadan tercih olmaz, görünse de mümkündür.

Kardeşim bu mesele daha çok kadere bakıyor.Kader meselesi islamiyetin son hududu olarak görülmüştür.çünkü en son mütaala edilecek konu kader meselesidir.Kader meselesi ile ilgili çok fazla kitap bulamazsınız çünkü hali ve vicdani olan ilmi ve nazari olmayan bir mesele olduğu için bu mesele üzerine ciltler dolusu kitaplar yazılmamıştır.yani bir nevi havasa ait olarak kalmıştır.Ama risalei nurlar bu asırda azda olsa bu meseleleri akla biraz yaklaştırmıştır.yinede kader ile ilgili meselelerde dikkatli olmak gerekir.söylenen sözlerde dikkatili olmak gerekir.inşallah yazılanlar faideli olur.zihninizde boş gedikler kalırsa inşallah dolduracak şeyler yazarız.

Boş ve abes sözlerin maskaralığını yapmaktansa
güzel sözlerin hamallığını yapmayı tercih ederim.

14.01.2008 - tahkik

degerli tahkik

degerli tahkik kardesim,
zaman harcayip soruma detayli bir sekilde cevab yazdiginiz icin Allah(c.c.) sizden razi olsun.
yaziniz beni anlamakda biraz ugrastirmis olsada, bir kac defa okuyup vermek istediginiz mesajlari anladigimi inaniyorum.
tesekkür ediyorum!

23.02.2008 - celin

''kader nedir?''

Bu konuda kafasında soru işareti olanlara, Mehmet Kırkıncı hocaefendinin KADER NEDİR? adlı kitabını tavsiye ederim.

14.01.2008 - ahsen-

ll

ne kadar saçma

05.03.2008 - başak akkuş

helalmi harammi

kisiyaptigindan elbeteki sorumlu ancak yaptigini gömek önemli degilmi acaba muslumanlarin birbirilerine zinayi ceti yapmamaya önerecegine bunun yolarini tikamaya neden calisip calismadigina bence3 bakmali neyapalim savasalimi karsimi koyalim diyerek degil acaba neden biz interneti atomu bulamadik ancak kulanmayida beceremedik islam toplumun disinda cete cuta ilgi duyanda yok bence onlar yani elin oglu isini takip eder muslumanlarda isi gucu olmadigi icin cete cuta girer ancak patavatsizda olsa böyle bir giris yaptim umarim barinirim sitenizde saygilarimla

07.01.2008 - kurde penaber

kurde penaber kardesim, ne

kurde penaber kardesim,
ne demek müslümanlarin isi gücü yok? bu cok yanlis bir genelleme.chatle dünya cabinda insanlar ilgileniyor, ister müslüman olsun, ister ateist, ister hiristiyan....
bir konuda haklisiniz, sadece tavsiye vermekle hersey cözülmüyor, sebeblerini arastirmak gerek.

hayirli aksamlar

07.01.2008 - celin

sizi anliyorum, fakat yinede

sizi anliyorum, fakat yinede pek tatmin olamadim desem...
birseye inanmak icin onun varligini ögrenmek gerek, bu yüzden insanlar arastirmali diyorsunuz, dogrudur.
fakat medya özellikle herseyi o kadar yanlis lanse ediyor ki, baska ülkelerde insanlar islamin ismini duyunca bile ön yargilarindan, bilgisizliklerinden olsa gerek, hemen geri cekiliyorlar....genelleme yapmak dogru degil, sadece gözlemlerimi anlatiyorum.

"niyete bakan ve kalplerin içini en iyi bilen Allah ona göre imanla mükafatlandırır."

bu cümlenizin altini cizmek isterim, güzel bir son, tskler.

06.01.2008 - celin

Celin Hanım sorunuz kader ve tebliğ ile alakalı.

celin kardeş sizin mesele biraz kadere ,biraz tebliğe,biraz yaratılışa vb gibi konulara giriyor.
sorunuza cevap bulamamışsınız galiba size tatmin olacağınız cevap inşallah hazırlıyorum.herkes meseleyi başka bir tarafa çekmiş.ana temadan dikkatler dağılmış.

Boş ve abes sözlerin maskaralığını yapmaktansa
güzel sözlerin hamallığını yapmayı tercih ederim.

10.01.2008 - tahkik

celin kardeş'e

güzel ve ders alınacak bir yazı.bu yazıyı ta buraya taşıyıp, paylaştığınız için Allah razı olsun..alınacak çok dersler var bu yazınızda.
Bende seninkine ilave olarak, bir insanlığın yaşadığı başka bir ortamdan örnek verecem..
bu yazınıza verilecek kafamda bir yorum yok şuanda.. ama yukarıda saydığınız maddelere ek olarak...
bir insanın yaşadığı başka bir ortamda ve maruz kaldığı bazı olaylara karşı neyi öğreneceğini merak ediyorum.............................

Bir insan, anlaşılmadan, bilinmeden (ki onu ancak Allah(cc) bilir.)kendi kalbimize göre değerlendirip, her haraketini ve olayını kötü değerlendirip, önyargılı olarak cezalandırmak...bu olaylarla fazla haşır neşir olan, maruz kalan insanlar acaba neyi öğrenirler ?


saygı ve sevgimle................

07.01.2008 - derda&sela

Davranışlarıyla

Davranışlarıyla kalplerinin renkleri birbirini tutmayan,kalpleri sızıldasa da yüzleri gülenler, arada kalanlar elhasıl yargılanırlar insanların sözlerinde.Kararlar verilir haklarında.Nice insan bu yüzden ileri bir adım atacak olsa adımının düşeceği yerin yanında sırtlarını dönmüş insanları görünce döner geri.varsa biraz daha kuvveti yerinde sayar.Sırt üstü düşmemek için dua ederler.Bakışları yere döner.Gözlerinin feri söner.Sözlerine kulak tıkayanlara inat kalplrini dinleyecek dost ararlar.
Kalplerin içini en iyi bilenin katında yer alırlar, ta ki O nu bilince.

07.01.2008 - eflatun

Medya da bir prensip

Medya da bir prensip vardır:Reklamın iyisi kötüsü olmaz.
Amerikada ikiz kulelerin bombalanmasından sonra İslamı hiç duymamış olanlar, hakkında bir şey bilmeyenler merak etmeye başladılar.Bu yorum değil gerçek.Kuran-ıKerim en çok satılan kitaplar arasına girdi.Danimarka'da peygamberimize hakaret olayından sonra hakeza Kuran-ı Kerim en çok satılan kitap oldu.Bunun meyvesi de, bugün binlerce insan dünya genelinde İslama akın akın dahil oluyorlar.Araştırıyorlar,öğreniyorlar.
Son zamanlarda Türkiye'de müspet insanların başarısının altında azılı İslam düşmanlarının olduğu fark ediliyor.Bu nasıl olur demeyin.o kadar aleyhlerinde uğraşıldı, o kadar haklarında yalan yanlış şeyler söylendi ki insaf sahibi her görüşteki insan bu kadar olmaz dedi ve saf değiştirdi.
Şimdi Amerika'daki, Irak'taki, Danimarka'daki olaylar İslam'ı reklam ediyor.Allah nurunu tamamlayacaktır ya,işte onların elinden İslama hizmet ettiriyor.İslam o görüntü ve haberlerle asla kıymet yitirmez, Hak dava olmasından geri kalmaz.
Hani o bahsettiğimiz kötü çevrede ve gayri müslim ailede büyüyenler var ya,İslam nedir hiç duymamış olanlar;işte onlara haber veriyor.İnternetten, televizyondan ve gazetelerden:İslam var.Artık imtihan dünyasında olan insan da İslam da nedir diyecek kadar sorumluluk taşısın değil mi?Nurun karanlıktan, nurlunun kara olandan farkı olsun.

06.01.2008 - eflatun

evet medya gercekten herseyi

evet medya gercekten herseyi cikari icin kullaniyor.
almanyada bu aralar hiçbir esere Kur’an kadar saygı duyulmadığını mansetlerinde belirtiyor, fakat en cok da ondan korkuluyor deniliyor...
Islamin gündemde oldugu bu zamanda diyorsunuz ki, arastirmayan kendi kaybeder.

yani sonuc olarak "herkes kendi yaptiklarindan sorumludur"!

arastirmak gercekten o kadar kolay degil, zaman ister, dogru insanlarla konusmayi dogru yerden bilgiyi almak gerek.
yasadiklarimdan yola cikarak, karsilastiklarim, bazilarin daha ilimli yaklasmasi, bazilarin daha radikal cevab vermesiyle ve bir cok konu hakkinda degisik düsünceleriyle insani tatmin etmemesi.
cünkü sonucunda "inanmak" gerek, bunun icinde anlamak gerek.

yazimda aslinda baska yerlere de deginmistim.
bir insanin kisiligi nasil gelismesi hakkinda, bizlerin insanlari kötü huylarindan... dolayi ne kadar suclayabiliriz gibi.
hersey basta birazda kontrollümüz disi gelismiyor mu?
ben hata islersem eger, bunda misal ailemin de katkisi yokmu? var elbet.
peki günahlarimizin soumlusu sadec bizmiyiz ki, bunun sonuclarininda biz tasiyalim?

ailelerin cocuklarini gercekten düzgün ve bilincli bir sekilde, sevgi dolu, iyi bir ortamda yetistirmesi, dogrulari göstermesi dilegiyle.

hayirli aksamlar

07.01.2008 - celin

Konular