Niçin Okumayan Bir Toplumuz

Niçin Okumayan Bir Toplumuz

Bu ve benzeri sualler günlük yaşamın akışı içinde sıkılıkla karşılaştığımız suallerdir. Zaman zaman gazete sütunlarında bir yazarın değindiği ve kendince sebepler sıraladığı, zaman zaman televizyon programlarında tartışılan bu mevzu hakkında kesin bir cevap vermek zor olmaktadır. Herkes kendi gözlem ve tecrübelerine dayanarak birkaç sebep sıralamakta, insanımızın okuma alışkanlığını, kitapların satışlarının düşük olmasını, bunlara dayandırmaktadır.

Toplumun geniş bir kısmında da kabul gören belli başlı maddeler üzerinde durulmakta, bir kişiye bu konu hakkında soru sorulduğunda veya görüş belirtmesi istendiğinde ekseriyetle bu maddeler sıralanmaktadır.

Niçin okumayan bir toplumuz? İşte artık kalıplaşmış cevaplar.
- Kitap fiyatları çok pahalı, istememize rağmen alıp okuyamıyoruz.
- Bütün gün çalışıyorum, okumaya vaktim olmuyor.
- Çevremde böyle bir alışkanlık görmedim, alışkan olmadığım için okuyamıyorum.

Yukarıda verilen cevaplar bu konu üzerinde tamamen de yabana atılır cinsten değildir. Bunlar birer etkendir, birer bahane niteliğindedir. Şimdi bu bahane ve sebepleri tek tek ele alarak asıl sebeplere ulaşmaya çalışalım. Belki bu yazının sonunda benim vardığım sebep de başkaları tarafından küçümsenecek, bir bahane olarak görülecektir. Onların görüşlerini de öğrenmek isterim.

1- En ziyade tesadüf edilen cevap: Kitap fiyatlarının pahalı olduğu alıp okumanın bütçeleri etkilediği.
Doğrudur. Memleketimizin içinde bulunduğu ekonomik müşkülat ve her an ardı arkası kesilmeyen masraflar ile beraber devam eden bir hayat özellikle dar gelirli kişileri menfi yönde etkilemekte, zaruri ihtiyaçlarını dahi karşılamakta müşkülat çeken insanların ihtiyaçları arasında kitap son sırada dahi yer almamaktadır.

Fakat bu kitap okumamaya sebebiyet teşkil etmez. İnsanda ki maddi zorluklar hasebiyle kitap ve benzeri nesneleri alamamaları ve bilgiden yoksun kalıp toplumun çağın gerisinde kalmasını önleyebilmek, kitabı her sınıftan insanın önüne sunmak için halk kütüphaneleri oluşturulmuş ve bu müessesler bünyesinde ödünç kitap verme hizmeti geliştirilmiştir. Halk kütüphanelerinde ve değişik statüdeki kütüphanelerde isteyen herkese on beş gün ile bir ay arası değişen müddetle ödünç kitaplar verilmektedir. Bütçeden masraf yapmadan da en yakın ilçe halk kütüphanesi veya diğer bir kütüphaneden istifade etmek herkesin elindedir. Kitap fiyatlarının yüksek olması okumamak için sebep teşkil etmez.

2- Kitap okumak için vakit bulunamaması
Günlük hayatın mücadelesi içerisinde insanımız yaşamını devam ettirmek için sürekli bir çalışma temposu içindedir. Fakat insan ne kadar çok çalışırsa çalışsın günün yirmi dört saatini, hadi bunun sekiz saatini de uyku olarak çıkartırsak on altı saatini de çalışarak geçiremeyeceği için geri kalan vaktinde kitap okumaya ayıracak vakit bulabileceği kanaatindeyim.

Şahsi izlenimlerime dayanarak söyleyebilirim ki, sadece dar gelirli olup yorucu bir çalışma temposu ile hayatını geçiren insanlarımız değil toplumumuzun her kesiminden insanlar kitap okumamakta kitaptan uzak bir yaşam sürmektedirler. Lise ve yüksek öğretimdeki öğrenci kitlesi içinde dahi ders kitapları haricinde okuyan, hayatında kitaba yer ayıranların sayısı azınlıkta kalmaktadır.

İnsanlarımız vakitlerinin ekseriyetlerini televizyon karşısında geçirmekte ve bu alışkanlık okumanın yanında aile içi ilişkileri de zayıflatmaktadır. Televizyondan alınan hazır bilgi insanları tembelliğe itmekte, televizyon karşısında geçirilen saatlerin de çoğunluğu bilgiye dayalı yayınların dışında eğlence yayınları olmaktadır. Bu da insanlarımızı sürekli olarak bilgiden ve gelişmeden uzak kılmaktadır.

Kitap okumanın dışında her şeye vakit bulunabildiğine göre isteyen insan kitap okumaya da vakit bulabilecektir.

3- Alışkanlık kazanılması.
İnsan çocukluğundan itibaren yetiştiği çevre içerisinde ne görür ise bunu uygulamaya çalışır ve kendini bunların etkisi ile yetiştirir. Başlangıçta aile ve sonradan okul çevresinde çocuğa telkin edilenler onu etkilemektedir. Kitap okumayan bir aile ortamında ve ders kitabının sıkıcı baskısından kurtulamadığı bir eğitim sisteminde yetişen çocuktan, yetişkin bir insan olduğu zaman da kitap okuması beklenemez.

Sürekli televizyon seyredilen bir aile ortamında, kitap okumayan ana-baba arasında yetişen bu çocuktan kitap okumasını beklemek manasızdır. Ancak kitap okuyan bir ana-baba görünce çocuk da bu alışkanlığı kazanacaktır. Aile ortamından çıkıp okul hayatına giren çocuğa sürekli hazır bilgi verilip ders kitaplarının dışına çıkma gereksinimi oluşturulmazsa, kütüphaneleri kullanarak başka kitaplarla tanışmasına imkan sağlanmazsa, bu çocuk ders kitaplarından bıkmaya, ders kitabına bir an evvel işi bitip atacağı bir nesne olarak bakmaya başlayacaktır.

Yetiştiği çevrede kitap olmayan insanda hayatında kitaba yer bulamaz kitabın ve okumanın zaruretini, onun hazzını tatmadığı için bilemez.

Yukarıda ki satırlarda kişilere alışkanlık kazandırılmamasının okumaması için makul bir sebep olarak vurgulandığı anlaşılacaktır. Fakat toplumumuzun, aile ve eğitim yapımızın yeni yetişen nesillere bu alışkanlığı verememesinin sebebi nedir? İşte bu gerçeğin altında yatan sebep benim vurgulamak istediğim, bu yazının hedefini teşkil edecek olan sebeptir.

Türk toplumunu şekillendirmek için oluşturulan sistem her geçen gün insanlarımızı daha çok birbirlerinden koparmakta, insanlarımızı manevi burhanlara sürüklemektedir. Sürekli maddi kıymetlerin peşinde koşma gayreti zamanla toplumsal yapımızda manevi değerleri zedelenmekte, maddi değerlerin önem kazandığı bir toplum teşekkül etmektedir.

Bir çok sıkıntılarımızın temelinde olduğu gibi insanlarımızın okumamasına da, kitabın hayatımızdan uzaklaşmasına da, özünde Türk insanına uymayan fakat zorla adapte ettirilmeye çalışılan sistemin bozukluğunun olduğuna kaniyim.

Eskiden her evin vazgeçilmez bir parçasını kitap oluşturmaktaydı. Türk milletini millet yapan, ona haiz olduğu değerleri veren Kur'an-ı Kerim her evin temel taşıydı. Yeni nesiller ebeveynlerini, aile büyüklerini, çevrenin saygın isimlerini Kur'an'ın başında görür ve kendileri de onu okuyabilmek için gayret ederlerdi. Kur'an okuyan insan onun manasını anlayıp mucibince amel edebilmek için diğer eserlere yönelir ve bir okuma ameliyesi toplumun her ferdinin hayatının bir parçasını teşkil ederdi.

Cumhuriyet öncesi Türk toplumunun yaşam biçimini şekillendiren İslam dini ilme büyük önem verir ve ilmi teşvik ederdi. İslamiyet alimleri şehitlerle bir tutmuş, alimin mürekkebiyle şehidin kanını aynı kefeye koymuştur. İnsanlarda bu derecelere erebilmek için kitaplara ve okumaya önem vermişlerdir. Burada o devirleri methetmek istemiyorum, zaten yazının amacı da bu değildir.

Cumhuriyetle birlikte İslam dışı bir hayat tarzının dayatıldığı toplumumuzda İslamın getirdiği bütün değerlerden uzaklaşmaya ve unutturulmaya başlanmış ve her geçen nesilde daha uzak bir yaşam hasıl olmuştur. Bunun neticesi olarak manevi değerlerden yoksun bir toplum ve okumanın, bilimin önemini kavrayamayan insanlar olarak Türk toplumu şekillendirilmiştir.

Bilal Atış
b.atis73@gmail.com


Konular