Namaz, oruç, hac ve Allah yolunda savaş hep insanın ezeldeki elest sözleşmesinin şahitleridir. Zekât vermek, dostlara armağanlar sunmak, hasetten uzaklaşmak, insanın gönlündeki ezel sırrına şahitlik etmektedir. Misafir ağırlamak, insanlara ihsanda bulunmak: “Biz de sizin gibi müslümanız, Allah’a verdiğimiz sözde duruyoruz, sizin gibi iç temizliğimizi belirtiyoruz.” demektir.
Hediyeler ve armağanlar kime veriliyor ve sunuluyorsa bu ona: “Ben de seninleyim, seni seviyorum..” diye şahitlikten ibarettir. Bir kimse mal ile yahut başka türlü bir vasıta ile hayra çalışırsa, o çalışma: “İçimde, gönlümde cömertlik ve iyilikseverlik cevheri var.” demektir. Benim içimde takva ile cömertlikten ibaret bir cevherim vardır ki, zekât ve orucun ikisi de ona şahittir. Oruç der ki: “Allahım! Bu kişi helal lokmayı bile senin emrine uyarak yemedi. Susuzken su içmedi, nasıl olur da harama el atar?” Zekât der ki: “Bu kişi çok sevdiği malından ayrıldı ve onu yoksula verdi, bu adam nasıl olur da hırsızlık yapar?”
Fakat bu işleri, bu iyilikleri, gösteriş için, insanları aldatmak için yapıyorsa, o iki şahit, Hakk’ın ilahi adalet mahkemesinde kabul edilmezler.
Hz. Mevlâna k.s., Mesnevi
Semerkand Dergisinden Alınmıştır.