KADIN DÖVME HAKKI(!)

Islam, erkeğe karısını dövme hakkı(!) verir mi?

Önce bu konu ile ilgli görüşleri âyet ve hadisleri meallendirecek sonra da bunlarlâ ilgili mülâhazalarımızı arzetmeye çalışacağız.

1- Nisâ Suresinde, meâlen şöyle buyurulur: "Erkekler kadınlar üzerine kavvâm (muhâfiz, veliyyülemir, yönetici, gözetici, kayyûm) dırlar. Çünkü bir kere Allah onların bazısını bazısından üstün yaratmıştır. Bir de erkekler mallarından infak etmektedirler. Onun için, iyi kadınlar itaatkârdırlar. Allah'ın kendilerini saklaması yönüyle kendileri de gaybi muhâfaza ederler. Serkeşliklerinden (nüsûz) endişe ettiğiniz kadınlara gelince: Evvelâ kendilerine nâsihat edin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın, (kâr etmezse) dövün. Dinlerlerse incitmeye bahane aramayın. Çünkü Allah çok yücedir, çok büyüktür. Eğer karı-koca arasının açılmasından endişeye düşerseniz bir hakem onûn tarafından, bir hakem de bunun tarafından gönderin..." Âyetin geliş sebebi (sebeb-i nüzûlü) şudur: Ensâr'ın ileri gelenlerinden Sa'd b. Rabî'aya karşı, karısı Habîbe nüsûz göstermiş (serkeşlik ve dik kafalılık etmiş), o da ona bir tokat vurmuştu. Babası hemen kızını alıp Rasulüllah'a giderek şikâyet etmiş, Rasûlüllah (s.a.s.) da, "Mutlaka ondan kısas alırız." buyurmuşlardı. Bunun üzerine bu âyet geldi. Allah Rasûlü (s.a.s.)'de "Biz birşey yapmak istedik, Allah ise başka bir şey murad etti. Şüphesiz hayır, Allah'ın diledigindedir." buyurdular.(bk. Elmalılı N/1350; Ibn Kesir N/256; Kurtubî V/168)

2- Rivâyete göre Hz. Eyyûb (a.s.) bir olay sebebiyle karısına yüz deynek vurmaya yemin etmişti de Allah (c.c.) ona şöyle vahyetti.(age VI/4101) "Eline bir deste (sap) al da onunla vur ki, yeminini bozmuş olmayasın..." (K. Sâd (38) 44) Konumuzla ilgili görülen âyetler bunlardır. Hadîslere gelince: 1- "Kadınlar hususunda Allah'tan (c.c) korkun. Çünkü siz onları Allah'ın emânıyla aldınız ve onları kendinize Allah'ın kelimesiyle helâl kıldınız. Döşeklerinize, sevmediğiniz bir kimseye ayak bastırmamaları sizin onlar üzerindeki hakkınızdır. Bunu yaparlarsa onları; zarar vermemek sârtıyla dövün. Onların sizin üzerinizdeki hakkıda, yiyeceklerini ve giyeceklerini, marûf şekilde vermenizdir..." (Müslim, hac 147) Hadis Rasûlüllah Efendimizin (s.a.s.) vedâ haccında irad buyurdukları hutbede geçen cümlelerden biridir. Kocalarının döşeklerine onların hoşlanmadığı kimselere ayak bastırmaları, yabancı erkekleri, ya da yakınları olsa dahi kocalarının hoşlanmadığı erkekleri eve alıp, kocaları yokken. onlarla sohbet etmeleri demektir, zinâ etmeleri değildir. Çünkü zinânın "had" cezâsı vardır ve bellidir.( bk. Davudoğlu VI/433)

2- "Sizden biriniz karısını köle döver gibi dövmesin. Sonra aynı günün akşamında beraber yatacaklardır..."( Buhârî, nikâh 93, tefsir, sûre (91) 1; Müslim, Cennet 49; Ibn Mâce, nikâh 51)

3- Rasûlüllah (s.a.s.) "Allah'ın kulları olan kadıncağızları dövmeyin!" buyurmuşlardı. Bir süre geçince, Ömer gelip, "Ey Allah'ın Rasûlü, kadınlar kocalarına karşı başkâldırdılar", diye şikâyette bulununca dövülmelerine izin verdi. Arkasından da pek çok kadın Rasûlüllah'ın hanımlarını çevirip kocalarını şikayette bulundular. Bunun üzerine Allah Rasûlü: "Bir çok kadın Muhammed'in ev halkına gelip kocalarını (dayak yüzünden) şikâyet etmişler. Bu kocalar sizin iyileriniz değillerdir." buyurdu.( Ebu Davud, nikah (N/245); Ibn Mâce, nikâh 51)

4- Âişe vâlidemiz dediler ki: "Allah Rasûlü, ne bir hizmetçisine bir tokat vurdu, ne de bir karısına..."( Ibn Mâce, nikâh 51)

5- Kâsım b. Muhammed'in nakline göre: "Rasûlüllah kadınları dövmeyi yasakladı. Bunun üzerine dediler ki, "Ey Allah'ın Rasûlü, kadınlar işi azıttılar." O da: "Öyleyse dövün ama; kötü olanlarınızdan başkası da dövmez." buyurdular: (el-Hâzimî, el-itibâr 142; Burhanuddîn el-Câberî, Rusûhul-ahbâr 232) Bu hadisle anlatılan olay, üçüncü hadisle anlatılan olayın değişik ifadelerle nakledilmesinden başka bir şey olmamalıdır.

6- Habibe bt. Sehl, Sâbit b. Kays b. Semmâs'ın nikâhında idi. Sâbit ona vurdu ve bir tarafını kırdı. Habibe gelip durumu Allah Rasulüne anlattı.

O da Sâbit'i çağırdı ve "bir miktar malını al ve ondan ayrıl." buyurdu. Sâbit: "Bu uygun olur mu, ey Allah'ın Rasulü?" diye sordu. "Evet olur." cevabını aldı. Sâbit:"Ben ona iki bahçe mehir olarak vermiştim, şu anda da onlar elinde" dedi. Allah Râsulü; "O halde onları al ve ondan ayrıl." buyurdu. O da öyle yaptı.(Ebû Dâvûd, No: 2228; Ibn Kayy im, Zâdü'1-Mead V/189)

Konuyla ilgili belli başlı naslar bunlardır. Şimdi bunlarla ilgili değerlendirmelerimize ve mutâlâalarımıza geçebiliriz.

Önce başta mealini verdiğimiz âyetlerle ilgili bazı noktalara işaret etmekle işe başlayalım:Erkeklerin "kavvâm" (hakim, idareci, kayyum) olmasına iki sebep gösteriliyor: Bunlardan birisi vehbî (Allah vergisi) dir ki, "Insanların bazısını-diğerlerine üstün kılması" cümlesiyle ifade edilmiştir. Ancak bu ifade öyle ince bir güzelliğe sahiptir ki, en azından ev reisliği konusunda erkeklerin üstünlüğüne işaret etmekle beraber, açıkça "erkekleri kadınlara üstün kıldığı için" denmemiş de, "Insanların bazısını bazısına üstün kıldığı için" buyurularak, üstünlük her bakımdan (mutlak manada) erkeklere verilmemiş, böylece kadının da erkekte bulunmayan bazı meziyetlere sahip olmakla, ondan üstün olabileceği yönlerinin bulunabileceğine işaret edilmiştir.(Elmalılı N/ 1348-19) Bu vehbî (Allah vergisi) olan sebepte, yani idarecilik kabiliyetinde nâdir de olsa bazı kadınlar kocalarından daha başarılı olabilirler. Bu durumda ikinci ve kesbî (iş sahasında, cinsiyete dayalı rolle ilgili) olan sebep yine erkeklerin "kavvâm" olmasını gerektiriyor ki, bu, ev için harcama yapma, dolayısıyla kazanma sorumluluğunun erkeğe yüklenmiş olmasıdır. Bu erkeğin "kavvâm" oluşunun kesbî (kendisinin oluşturduğu) sebebidir. Elmalılı Merhumun ifadesi ile, "şu halde, eşinin hakkını yerine getirmeyen, kadın malına göz diken ve harcama (infak) görevini yapmayan ve ailenin ırz ve namusunu korumayan erkekler "ricâl= kâmil erkekler" den sayılmazlar"(age. N/1350) dolayısı ile dövme izni verilen erkeklerden olamazlar. Kurtubî de aynı şeyi söyler: "Erkekler, mallarından harcamaları sebebiyle..." cümlesinden âlimler şunu anlamışlardır: Erkek, kadının nafakasını temin edemezse."kavvâm" olma yetkisini kaybeder: Erkek "kavvâm" olamayınca da kadın için, nikâhı fesih hakkıdoğar, (bk. Kurtubî V/169. Ancak bu, Mâlikî ve Şâfiîlerin görüşüdür. Hanefiler ise fesih olmayacağı görüşündedirler. (Aynı yer)) der.

Ikinci anahtar kelime "nüsûz" kavramıdır. "Nüsûz" .kelimesinin kökündeki "yükseklik" ânlamından hareketle; baş kaldırma, isyan, hukukunu tanımama, eşlerden her birinin diğerini ikrah etmesi gibi manalara gelir. (bk. Kurtubî V/ 170-171; Elmalılı N/1351; Ibn Kesîr N/257) Şu halde bu âyetle kendisine dövme hakkı verilen erkek "kavvâm" olabilme vasfına sahip "kâmil erkek" (bk. Elmalılı, agk.) tir ve dövülmesine müsaade edilen de kadın değil, "nâsize" dir: Zâten âyet-i kerîmenin devamından da anlaşılacağı üzere, artık durum o kerteye gelmiştir ki "sikak" tan, yani evliliğin parçalanmasından endişe edilmektedir. Bir başka ifade ile; bu noktada ya "kâmil racul" olan erkeğe, işi yuvanın yıkılması kertesine geçiren "nâsize"ye, karakol komiseri gibi küçük bir ceza uygulama yetkisi verilip, mesele dallandırılmadan, âilenin parçalanmaması için en son ihtimale de başvurulacak, ya da her türlü sosyal, psikolojik ve ekonomik zararına rağmen derhal yuvanın yıkılmasına müsaade edilecektir. Âyet birinci yolu tavsiye etmektedir. Bunda aynı zamanda âile sırlarının mahkemelerde fâs olmaması hikmeti de söz konusudur.Naslardan sonra bunlar da naslarla ilgili bazı noktalara işaretlerdir. Şimdi de işin felsefesine geçebiliriz:

1- Önce Islâm kadın dövme meselesini ihdas etmemiş, aksine pek çok yönden. bunu önlemeye çalışmıştır. Hanımının gözünü şişiren, kolunu, kafasını kıran, mahkemeye intikal ettirilirse, eş (yaralama bedeli) öder, diyet öder, ya da kısas olunur. Kadın ona Allah'ın bir emanetidir ve Rasûlüllah (s.a.s.) "AIlah'ın kızcağızları" tabir ettiği kadınların dövülmemesini istemiştir. Müslümaların en büyük örneği olarak kendisi hiç dövmemiştir; kadınlarını dövenlerin iyi müslümanlar olmadıklarını haber vermiştir. Hiç bir hukuk sisteminin, jandarmasının sokamadığı dört duvar arasında, yani âilede, güçlü olanın kafası kızdığında ezebileceklerini ezmesine bu ölçüde mâni olabilecek bir müeyyide yoktur. Gazâplanıp karısını dövme noktasına geldiği halde, sırf müslüman olduğu ve Rasûlüllah'ın bu tavsiyelerini düşündüğü için karısını dövmeyen pek çok insân vardır ama, Insan Hakları Dernegi ya da Feminizm öyle istiyor, diye karısını dövmekten vazgeçen birisinin olacağını sanmıyoruz. Çünkü mer'î kanunların ulaşamadığı yerlerdeki zulümleri, eğitim de, medeniyet de önleyemez. Zavallı Şirin Tekeli, yukarıda söz konusu edilen âyetle ilgili olarak : "Bu bin yıldan eski klasik metni ayrıca yorumlamaya herhalde hiç gerek yok"(S. Tekeli Kadınlar Için s. 410) diyor ama,"yapılan kısmî araştırmalar, kadının sosyo -ekonomik düzey , eğitim vb. den bağımsız olarak hemen her durumda dayak yiyebildiğini ortaya koyuyor."(age. s. 403) demekten de kendini alamıyor. Keşke müslüman âileleri de tanıma fırsatı bulabilselerdi.

Eşini Gıybet Etmek

Bir araya geldiklerinde hanımların, ailesinden, eşlerinin iyi ve kötü yönlerinden bahsetmeleri uygun olur mu?

Bu sorumuzla ilgili olarak hadîs kitaplarımızda çok ilginç bir ömek vardır. Âişe Vâlidemiz, oturup kocalarının herşeyini birbirlerine anlatma sözü veren onbir kadının konuşmalarını hikâye eder. Içlerinden birisi kocanın kendine yaptığı iyilikleri anlatmıştır. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.s) Âişe Vâlidemize: "Işte ben de sana göre öyleyim" buyurmuşlardır.( Buhârî, nikâh 82; Müslim, fedâil 92;) O kadınlar, birbirlerine kocalarını vasfetmekle kötü etmişlerdir, dememişlerdir. Gerçi o kadınlar Islâm'dan önceki kadınlarmış, ve kim oldukları da belli değilmiş. Her neyse, bu uzun hadiste kadınların bu huyunun kötülügünden söz edilmiyor. Ama böyle olması elbette bunun iyi olduğunu da göstermez: Kur'an-ı Kerim'de kadınlar için: "Onlar size bir elbise, siz de onlara bir elbisesiniz..."(K. Bakara (2) 287) buyurulur. Bunun bir anlamı da; karı ile kocadan her birinin, aralarında cereyan eden şeyleri başka insarlardan gizlemesidir.( bk. Taberî N/163) Yani her biri diğeri için, başkalarının görmesini ve duymasını istemediği yönlerine bir örtü olmalıdır. Sonra gıybette karı ile koca istisna edilmemiş ve "din kardeşinin, gıyabında söylenen ve duyduğunda hoşlanmayacağı her şey gıybettir." buyrulmuş ve kötülenmiştir. Buna göre böylece kocanında gıybeti yapılmış olur. Bir hadîs-i şerifte: "Kıyamet gününde Allah indinde emanete hiyanetin en büyüklerinden biri, karı-koca birbiriyle haşır-neşir olduktan sonra kocanın karısının sırını yaymasıdır." buyurulur.(Müslim, nikâh 123,124) Karının kocanın sırrını yayması da elbette bundan hafif olmaz: Bir başka hadîs-i şerifte: "Kadın kadınla (bir elbise içerisinde) cilt cilde gelmesinler, çünkü gider onu kocasına vasfeder; o da sanki ona bakıyor gibi olur." denir:(Buhârî, nikâh (son kısımlar)) Sebep, karı ile koca arasına fıtne girmesi, kocanın diğer kadını düşünüp, kendi karısındân soğuma ihtimalinin bulunmasıdır.(bk. aynî XVI/423) Râsûlüllah Efendimiz bir hadislerinde de kadınlâra: "Cehennem ehlinin çoğunun sizlerden olduğunu gördüm, çünkü siz çok lânet okur ve kocanızın iyiliklerine karşı nankörlük edersiniz... Aman, siz çok sadaka verin..." buyurmuşlardır.(Buhârî, hayz 9; Müslim, imân 132) Demek ki, kadınların oturup kocalarını çekiştirmeleri, onların hep kötü yönlerini dillerine dolamaları çirkin birer davranıştır.

Kısaca:

l- Kadınların başkalarına, kocasıyla kendi ârasındaki her türlü cinsel davranışları gerek yokken söz etmesi çirkindir, hafifliktir ve belki de bir cinsel sapma ve hastalık belirtisidir.

2- Kocanın cinsel ilişkiler dışındaki iyi yönlerini, övünme biçiminde olmaksızın dile getirmesinde mahzur yoktur.

3- Karı-kocanın, başka kadın ve erkekleri, vücut güzellikleriyle birbirlerine vasfetmeleri çirkindir. Başkalarının da avret yerlerini arkadaşlarına gösterip buna imkân vermemeleri gerekir.

Kocanın Malından Sadaka

Kadın, kocanın izni olmadan onun malından sadaka, hediye, hibe vb. şeyler verebilir mi? Her defasında izin almak zorunda mıdır?

Allah Rasulü Efendimiz (s.a.s.) buyururlar ki:

"Kadın kocanın evinden birşey tasadduk ederse (sadaka verirse) kendisi bir ecir, bir o kadar da kocası ve bir o kadar da hizmetçi alır ve hiç biri diğerinin sevabından bir şey eksiltmez. Koca bu sevâbı o şeyi kazandığı için, kadın da hayırda harcadığı (infak) için haketmiştir"( Ebû Dâvûd, buyû 84; Nesâî, zekât 57)

Mekke'nin fethinin ardından yaptığı konuşmada da şöyle buyurmuştur: "Hiç bir kadının, kocanın izni olmaksızın bir atiyye (bahşiş, hediye) vermesi câiz değildir." (Nesâi, zekât 58)Ibn Mâce'deki rivayetinde: "Kocası ondan sorumlu olduğu sürece hiç bir kadının kocanın malından, ondan izinsiz vermesi câiz olmaz."(Nesâi, zekât 58) denir. Bir defasında Kâ'b'ın karısı Allah Rasûlüne bir mücevher getirmiş ve "ben bunu tasadduk ettim." demişti. Bunun üzerine Allah Rasullü: "kadının, kocasından izinsiz onun malından vermesi câiz olmaz. Sen Ka'b'dan izin aldın mı?" diye sordu. O da, "evet", dedi, ama Allah Rasulü adam gönderip Kâ'b'a yine de sordurdu: Onun da, "evet", demesi üzerine Hayra'nın tasaddukunu kabul etti.(agk. (zayıf isnadla)Fıkıhçılar her konuda olduğu gibi, bu konudaki nasları da (hadisleri) toptan göz önünde bulundurmuşlar ve ona göre hüküm çıkarmışlardır. Buna göre:

1- Benim malımdan kimseye bir kuruş vermeyeceksin, diyen (cimri) kocanın malından karısı hiç bir şey tasadduk edemez. Nitekim kadın da kocasına böyle söylemiş olsa, o da onun malından birşey veremez., Verirlerse haram işlemiş ve günah almış olurlar.

2- Koca herhangi birşey söylememiş olsa, karısı onun malından âdeten hediye ve sadaka verilmeyecek kadar çok ve değerli bir şeyi, izin âlmadan yine veremez.

3- Koca, karısına: "Benim malımdan, istediğin zaman, istediğin kimseye, istediğin kadar verebilirsin." gibi genel bir izin vermişse kadın da bu konuda serbest olmuş olur. Artık her defasında izin almasına gerek kalmaz.

4- Koca, karısına bu konuda birşey söylememişse, kadın da, kocanın cimri olmadığını biliyorsa, örfen ve âdeten verilmesi normal sayılan ufak tefek para ve eşyayı onun malından verebilir. Işte bu durumda sevap her ikisine de gider.

5- Kocası hiç bir şey söylememiş olsa, ancak verdiği duyduğu zaman kızacağını bildiği şeyleri, ona sormadan veremez. Imam Nevevi meseleyi böyle açıkladığı gibi(Nevevi'nin görüşleri için bk. Suyûtî, Zehru'r-rubâ-ale'1-müctebâ (Sü- nenü'n-Nesâî) V/50), Hanefi fıkıhçılarının görüşü de böyledir.(Hidâye (Fethu'l-Kadîr ile) IX/292; Akkirmânî, Serhu'1-erbâin 185)


--------------------------------------------------------------------------------