İstiftah (Açılış) Duası

Bu duanın ilk kelimeleri şunlardır: 'Veccehtü vechiye lillezî fe-terassemâvâti ve'l-ard'.

Yüz mânâsına gelen Vech'ten murad, zâhirî yüz değildir; çünkü sen zâhirî yüzünü kıbleye çevirmiş durumdasın; Allah Teâlâ ise, cihetten münezzehtir. Cihet kabul etmez ki, sen, zâhirî yüzünü O'na çevirmiş olasın. Yer ve göklerin yaratıcısına ancak kalp yüzüyle yönelinebilir. O halde ev ve çarşıda bulunan şehvetlerine tâbi olan kalbinin hedefinin onlara mı yoksa göklerin yaratıcısı Allah Teâlâ'ya mı yöneldiğini tedkik et. Sakın münacaatının daha başında yaradanın huzuruna yalanla çıkma. Kalbin, yüzünün mâsivadan kurtulmadıkça Allah Teâlâ'ya teveccüh etmeyeceğini bil. Öyleyse derhal cüz'î bir zaman için de olsa kalbinin Allah'a yönelmesini sağlamaya bak. Hiç olmazsa böylece ilk anda sözünün doğruluğunu isbatlamış olursun.

'Hanîfen müslimen' kelimelerini okuduğun zaman kalbinde 'Müslüman, bütün müslümanların elinden ve dilinden selâmette olduğu kişidir' hakikati bulunsun. Eğer sen böyle değilsen, bu ke-limeleri söylemekle yalancı olursun. Hiç olmazsa, gelecek zamanda böyle olmaya gayret et ve geçmiş perişanlıklarından nâdim ol.

'Mâ ene min'el-müşrikîn' (Ben Allah'a ortak koşanlardan değilim) dediğin zaman kalbin, gizli şirkin tehlikesini bilmelidir. Zira Allah Teâlâ'nın 'Kim rabbine kavuşmayı arzu ederse, salih amel işlesin ve yaptığı ibadette O'na hiç kimseyi ortak koşmasın' (Kehf/110) ayeti, ibâdetiyle hem Allah'ın lütfunu, hem de insanların övgülerini talep eden kimse hakkında nâzil olmuştur. Bu şirkten sakınmalısın. Böyle bir şirkten uzak olmadığın takdirde nefsini 'Ben müşriklerden değilim' şeklinde vasıflandırdığın zaman, kendi kendine utanmalısın; zira böyle bir zihniyetin çoğu gibi, azı da 'şirk'tir.

'Mahyâye ve memâtî lillâh' (Ölümüm ve hayatım Allah'a aittir) dediğinde bilmelisin ki, bu hal, nefsini kaybetmiş, efendisini elde etmiş bir kölenin halidir. Eğer bu konuşma, rızası, öfkesi, kalkışı, oturuşu, hayatı isteyişi ve ölümden korkusu dünya için olan bir kimseden sâdır olmuşsa, bu hiç de onun haliyle münasip bir söz değildir.

'Eûzü billâhi min'eş-şeytân'ir-racîm' dediğinde bilmelisin ki şeytan senin düşmanındır. Allah'a münacaat ve secde ettiğinden dolayı seni kıskanarak kalbini O'ndan çevirmek ister. Halbuki kendisi bir tek secdeyi terkettiğinden dolayı lânete uğramış ve yine bundan dolayı rahmetten uzaklaştırılmıştır. Şeytanın şerrinden Allah'a sığınman, ancak onun sevdiğini terketmen ve bunların yerine Allah'ın sevdiğini yapmanla gerçekleşir.

Sırf bu sözü söylemekle dâva hallolmaz; zira insanın, kendisini parçalamak veya öldürmek için üzerine hücum eden yırtıcı hay-van veya düşmana karşı, yerinde durarak 'Ben senin şerrinden şu aşılmaz kaleye sığınırım' demesi fayda vermez; yerini mutlaka değiştirmesi gerekir. İşte bunun gibi şeytanın sevdiklerinden ve Allah'ın buğzettiklerinden olan şehvetlerin arkasından sürüklenip giden bir kimsenin 'Eûzü billâhi min'eşşeytân'ir racîm' demesi fayda verici değildir. Sözünü, şeytanın şerrinden Allah'ın kalesine sığınmakla bir araya getirmelidir. Allah'ın kalesi ise 'Lâ ilâhe illâllah'tır.

Nitekim Hz. Peygamber'in Allah'tan haber verdiği bir hadîs-i kudsîde şöyle buyurulmaktadır:
Lâ ilâhe illâllah benim kale'mdir. Kale'me sığınan kimse azâbımdan emin olur.

Bu kaleye sığınanlar, Allah'tan başka mâbudu bulunmayan kimselerdir. Heva-i nefsini kendisine mâbud edinen kimse ise, Allah'ın kalesinde değil, şeytanın ordugâhında bulunmaktadır.
Şeytanın desiselerinden birisi de, âhireti ve hayırlı işlerin tedvirini hatırlatmak suretiyle seni namazda meşgul etmesidir. Bunu, okuduklarının mânâsını düşünmeyesin diye yapmaktadır. O halde bil ki, seni namazda okunan Kur'an'ın mânâsını anlamaktan alıkoyan herşey vesvese sayılır; zira Kur'an 'dan sadece dilin hareketi değil, aksine okunanın mânâsı kastedilmektedir.