'1984'ten alıntı SUÇU:NAMAZ KILMAK

Ali BULAÇ

Bütün bunlar aslında hukuken suç olması gerekirken, namaz vakti geldiğinde ibadetini eda edecek yer bulamayan insanların mahzen olarak kullanılan bir odada namaz kılmaları "suç" olarak takdim ediliyor.

27 Nisan postmuhtıra dönemindeyiz. Kamuoyunu oluşturma yönünde çeşitli haber, görüntü ve provokasyonlar bekleyebiliriz. Ülkeyi "derinden sarsacak ve elbette muhtıralara gerekçe teşkil edecek irtica haberleri" bekliyorduk, gecikmedi.
28 Şubat sürecinde antidemokratik cephede yer alan bazı yayın organları bugün de tekrar aynı misyonlarına devam ediyorlar. Şu haber -pardon ihbar- metnini -ki Türkiye'nin özgürlük mücadelesi tarihine düşülecek bir nottur da- beraber gözden geçirelim:

"Bağcılar Lisesi öğrencisi kızlarının tesettüre girmek istemesi üzerine araştırma yapan aile, okulun bodrum katında bir bölümün mescit haline getirildiğini ortaya çıkardı. K. ailesi başarılı bir öğrenci olan 16 yaşındaki kızlarının son zamanlarda değiştiğini fark etti. Lise ikinci sınıf öğrencisi namaz kılmaya başlamış, tesettüre girmek istediğini söyler olmuştu... Bütün bu değişikliği adım adım izleyen baba İ.K. ve anne G.K. dedektif gibi çalışarak, kızlarının okulunda araştırma yaptı. Çift, lisenin bodrum katında mescit haline getirilen bir bölümde öğrencilerin toplu namaza durduklarını görüntüledi. Aile, görüntüleri Show TV'ye iletti; yayımlanan kamera kayıtlarında kız ve erkek öğrencilerin ayrı ayrı toplu namaz kıldıkları görüntüleri vardı. 14-15 Mayıs 2007'de çekilen görüntülere göre, okulda eğitim sürerken birkaç erkek öğrenci mescit haline getirilmiş odaya giriyor. Daha sonra müdür yardımcısı olduğu öğrenilen bir kişi de mescide girerken görülüyor. Beş dakika sonra erkek öğrenciler mekânı terk ederken müdür yardımcısı da ayakkabılarını giyerek dışarı çıkıyor. Bu kez 8-10 kız öğrenci odaya giriyor. Ayakkabılar çıkarılıyor ve yerlere serilmiş seccadeler üzerinde üçerli gruplar halinde saf tutuluyor. Bir kız öğrenci kapıda nöbet tutarken, içerdekiler başlarını tülbentlerle örterek namaza duruyor. Okulda araştırmasını sürdüren anne, daha sonra okul idarecileriyle görüşüyor. Bir yandan gizli çekime devam eden anne, rastladığı bir müdür yardımcısına, "Okulun bodrumunda mescit yasak değil mi?" diyor. Aldığı cevap şaşkınlığını daha da artırıyor: "Trampetlerin, bando takımının malzemelerinin konulduğu yerde, bazen öğrenciler namaz kılmak için seccade atabiliyorlar. Burada namaz kılındığını bilmiyorum; ama böyle bir talep gelirse değerlendiririz." (Radikal, 31 Mayıs 2007)

Din ve inanç özgürlüğünü kullanmaktan başka hiçbir suçu olmayan gencecik insanların ibadet etme haklarını "bir ihbar" üslubuyla haberleştiren gazete açık ki, "muhbirlik" yapmaktadır. "İhbar metni"nin genel üslubundan anlaşılan şu ki, okulun mahzen olarak kullanılan bir odasında "çok tehlikeli, sakıncalı, ayıp, suç ve yıkıcı fiiller" işlenmektedir. Diğer gazeteler "lisede toplu namaz" haberini -mesela Milliyet- sanki öğrenciler "toplu halde beyaz adamı çiğ çiğ yeme ayini yapan yamyamların dansı" veya "toplu sex" imajı oluşturarak vermektedir. İhbarın delilleri "suç mekânı yerden çocukların ayakkabılarını giyerek çıkarmaları" -demek ki ayakkabılı iken bu fiili işleyemiyorlar-; yere serili seccadeler üzerinde üçlü halde -üç olduğuna göre cemaat olmuşlar demektir- namaz kılmaları gösteriliyor. Biri de içerideki suç fiili anlaşılmasın diye, kapıda bekliyor -yani yardım ve yatakçılık yapıyor, o da suça iştirak ediyor-; olayı ortaya çıkaran aile, aynen "bir dedektif" gibi çalışmış, kimsenin ruhu duymadan bu "müthiş suç"u açığa çıkarıp deşifre etmiş.

Bütün bunlar aslında hukuken suç olması gerekirken, namaz vakti geldiğinde ibadetini eda edecek yer bulamayan insanların mahzen olarak kullanılan bir odada namaz kılmaları "suç" olarak takdim ediliyor. Bu, manzaralar, tam George Orwell'ın "1984" romanına uygun. Romanın teması şu: Kaskatı materyalist, ateist ve totaliter bir rejimde hiç kimse en masum ve tabii haklarından söz etme cesaretine sahip değil. Herkes gözetim altında, sistem içinde ayrıcalıklı yere sahip olanlar "Büyük Ağabey"e sürekli ihbarlarda bulunanlar. Bu "aydınlanmış olduğu"nu sanan "radikal gazeteciler" böyle bir misyonu nasıl kendilerine yakıştırıyorlar, anlayamıyorum doğrusu.


Konular