ARAMIZDAKİ DUVARLAR

Hapishane duvarları gibi koca duvarlar var hayatımızda, farkında olmadığımız. Görünmeyen ama görüşümüzü engelleyen koskoca duvarlar… Bunlar önyargılar, aidiyet duygusuyla bağlı olduğumuz çevreler, eğitim vb.
Eskiden Berlin duvarı vardı, o yıkıldı. Şimdi görünmez duvarlar dikiyoruz hayatımıza. Bunu iyilik adına, sevgi adına yapıyoruz. Kendimizi haklı çıkaracak ve düşüncelerimizin üstün olduğu gösterecek birçok neden buluyoruz.
Dostluklar, arkadaşlıklar sanallıktan öteye gitmiyor. İnsan daha çok yalnızlığa itiliyor. Yalnızlığa sürüklendikçe kalabalıklara karışıveriyor. Ruhun ateşi arkadaşlık olmadan sönmez, dertler paylaşılmadan dinmez. O zaman kiminle paylaşacağız dertlerimizi. Yalnızlık git gide içinden çıkılamaz bir kaosa dönüşüyor. Dostu olanın aynaya ihtiyacı yoktur diyor Hz. Mevlana. Doğru yanlışı gösterecek bir aynamız yok bizim. Yanlışı doğru diye ısrarla devam ettirişimiz bundan.
Nedir bizi bu yanlışa iten durum; gurur mu? Kibir mi? Kalbinde kibirden bir parça olan cennete giremeyecek diyen bir peygamberin ümmeti, nasıl olurda komşusunu, meslektaşını, sokakta gördüğü kılığı bozuk bir insanı küçültücü bakışla görebilir.
Dünya küreselleşirken insanlık küçülüyor. Aynı iş yerinde çalışanlar birbirlerinin arkasından konuşuyor. Ötekileştirmek marifet sayılıyor, yok edilmeye çalışılıyor. Vahşi hayvanların yapmayacağı vahşetleri insanlar yapıyor. Hz. İnsan ayaklar altında…
Birbirini anlamayan karı kocalar, kavga eden kardeşler, küs olan komşular… Hala yaşadığımızı sanıyorsak tekrar düşünelim. Ahlaksızlığın aşılanmaya çalışıldığı şu günlerde, ahlaksız demek ahlaksızlık oldu. Ruhumuz fırtınalı dünyanın dalgalarıyla boğuşurken sığınacak sakin bir liman bulamıyor.
Anne babalar özellikle çocuklarına vakit ayırmalı ve onları dinlemeliler, en azından çocuklarıyla aralarındaki duvarları kaldırsınlar. Kaybedilenler geri gelmiyor.
Duvarlar arasında yaşamak, ne kadar yaşamak olur bunu bir düşünün.


Konular