Diriliş Rüzgârları…

Hayır! İçtikçe susatan bir su sanki hayat… Her nefes alışveriş başka bir nefesin ardında. Tutamazsın nefesini ve nefsini… Her ikisi de hayat karşısında bir çağlayan sanki…



İsyan bürüyecek gözlerimizi… Nifak tohumları dalga dalga büyüyecek içimizde. Hoyrat rüzgarların peşine düşeceğiz. Aldırmayacağız yüreğimizdeki salih sese… Geçici sevdaların fosforlu ışıklarına kapılacağız. Yalancı vahaların etrafında dönüp duracağız. Hunharca çiğnedik bütün emirleri… Kuvvetle tutamadık, o sağlam kulpa da yapışamadık. İlgisiz ve kayıtsız kaldık bütün çağrılara… İslamı da tehcir ettik hayatımızdan. İçimizde biriktirdiğimiz o körpe duyguları da karşımıza çıkan ilk sele çoktan kaptırdık. O duru, saf içsellerimiz ise çoktan bulanıklaştı. Düşüncelerimiz sisli… Vicdanımız kayıp bir şehir sanki.

Hayatın hazan mevsimini mi yaşıyoruz? Yüreğimizde yeni bir dirilişin başlangıcı için ne yapıyoruz? Her gün güneşimiz doğuyor aslında… Ama tutuluyor. Küsuf kaplıyor ömrümüzü… Alacakaranlık içinde yürüyoruz. Önümüzdeki dikenleri, çalıları ve çakılları göremiyoruz. Ümit ışıkları yanmıyor içimizde… Şimşekler çakıyor. Kulaklarımızı kapatıyoruz. Ortalık biraz aydınlanınca yürüyoruz. Sonra yine karanlık dünyamızda kalıveriyoruz.

Bile bile saplandığımız batağın serzenişleri biter mi?
Nedametler hayatı biraz daha çekilmez kılmayacak mı? Realiteye karşı muhaliftik… Bitmeyen bir aleyhtarlık içinde yüzen hayatın mutluluğunu ve huzurunu da bulmak kolay olmayacak tabii… Handikaplar içinde bulanıklaşan zihinlerin keşmekeşi altında bir dolu karışıklık. Ve özlenen nevbahar…Bunun hülyası içinde geçen bir ömür. Uzanıp tutacak kadar yakın ama yıldızlar kadar uzak sanki…

Bitecek miydi bu kavga bu dövüş? İçimizdeki bu savaş… Ve çelişkiler artık kıyıya vuracak mıydı? Kara bulutlar dağılmıyor yüreğimizden…Ruhumuzdaki parçalanmalar, bölünmeler ve yozlaşmalar kat kat artmakta ve gittikçe vicdanımızda erezyona uğramakta… Dünyevi kazançlar için bütün hamaset duygularını kökünden dinamitledik. Vicdanımızın yanında duran nöbetçiyi de kolundan tutup attık! Vicdan bizim, dünya bizim! Kazandıkça, semirdikçe haram-helal dinlemez olduk. Konjonktüre göre takınıyorduk tavrımızı… Ortama göre değiştiriyorduk durumumuzu.

Bu sancılı dönem biter miydi? Kara kışa yakalanmış ruhumuz üşür müydü içimizde? Ilık iklimlerin özlemini çeker miydi?

Bir muştu kaplasaydı yüreğimizi… Diriliş rüzgârları esseydi başımızda. Uyanık, dikkat ve teyakkuz içinde olsaydık. Tevhidin umut pırıltıları sağanak sağanak yağsaydı üstümüze… Kanatlansaydık ılık bir iklime doğru. Dirilişle beraber başlayan bir direniş efsanesi yankılansaydı yüreğimizde.

Hep birlikte yürüseydik bu inişli yokuşlu yolda… Ama yılmadan, ama bıkmadan. Bir sevda olsaydı bu. Aklımızdan hiç çıkmayan… Sloganlaşan bir İslam değil bir gençlik heyecanı olarak değil bir ömür sürecek bir sevda olsaydı. Sadakat ve samimiyet içinde dava erlerinin meşaleleri gibi yolu aydınlatabilseydik. Güzel bir toprağa düşen bir tohum gibi filizleniverseydik. Fırtınalara karşı dimdik durabilseydik. Fitne ortamında bile iyice araştırmadan, soruşturmadan birbirimizi yargısız infaz etmeseydik.

Ateşe doğru uçan kelebekler gibi değil; serin bir aydınlığa uçan kelebekler gibi olmalıyız. Yüreğimize, ruhumuza ilham katan rayihalara doğru uçmalıyız.


Konular