21.Çocukları Vefat Ettiğinde Selefin Sözleri

Çocuğu veya yakın akrabalarından biri ölen kimseye gereken şudur; o ölenin vatanları olan memlekete kendisinden önce vardığını düşünmelidir. Böylece kişinin üzüntüsü büyümez. Çünkü yakında ona iltihak edeceğini bilir. İkisinin arasında sadece bir gecikme vardır.

İşte ölüm de böyledir. Onun mânâsı vatana daha önce varmaktır. Geriden gelen kendisine daha sonra iltihak eder. Kişi böyle inandığında üzüntüsü azalır. Hele evladın ölümüne sabreden hakkında öyle sevaplar vârid olmuştur ki her musibetzede onunla teselli bulur.

Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Eğer düşük (zayi olmuş) bir evladı ahirete gönderirsem arkamda her biri Allah yolunda savaşan yüz süvari bırakmaktan daha sevimli gelir bana!105

Hz. Peygamber, burada Düşük mânâsına gelen Saki kelimesini, en az ile en yükseğe dikkati çekmek için kullanmıştır. Aksi takdirde sevap, ölen evladın kalpteki kıymetine göredir.
Zeyd b. Eslem der ki: Davud'un (a.s) bir oğlu vefat edince çok üzüldü. Ona 'Ölen çocuğunun dengi senin nezdinde nedir?5 deni-lince, cevap olarak dedi ki: Yeryüzü dolusu altındır'. Kendisine denildi ki: İşte âhirette senin için bunun benzeri sevap vardır'.

Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Müslümanlardan birinin üç evladı öldüğünde, onları Allah nezdinde zahire olarak sayarsa, onlar onun için ateşten koruyucu kalkanlar olur.

Hz. Peygamberin bu hadîsini işiten bir kadın Hz. Peygamber'e İki evlat da böyle midir?' diye sordu. Hz. Peygamber Veya iki' diye ilave etti.106

Baba çocuğuna ölüm anında dua etmelidir. Çünkü babanın en ümitli ve icabete en yakın duası bu duadır.

Muhammed b. Süleyman çocuğunun mezarı başında durup şöyle dedi: 'Yârab! Senin (rahmetini) onun için ümit ettiğim ve onun hakkında senden korktuğum halde sabahladım. Bu bakımdan onun hakkındaki ümidimi gerçekleştir. Korkumu bertaraf et!'

Ebû Sinan, oğlunun mezarı başında durup şöyle dua etti: Tarab! Benim ondaki hakkımı ben affettim. Senin ondaki hakkını da sen affet. Çünkü sen daha cömert, daha kerem sahibisin!'
Bir bedevî oğlunun mezarı başında durdu ve şöyle dua etti: 'Yârab! Bana karşı yapılması gereken vazifesinde yapmış olduğu kusurunu ben hibe ettim. Senin hakkında yapmış olduğu kusuru da sen hibe et!'

Zer b. Ömer b. Zer öldüğünde, babası Ömer b. Zer, onu kabre koyduktan sonra şöyle dedi: 'Ey Zer! Senin için üzülmemiz senin hakkında üzülmekten bizi meşgul etti. Keşke ne dediğini ve sana ne sorulduğunu bilseydim!' Sonra şu duayı yaptı: 'Yârab! Şu oğlum Zer'dir. İstediğin zamana kadar beni bununla lezzetlendirdin. Ecelini, rızkını tam verdin ve ona zulmetmedin. Yârab! Onu sana ve bana itaat etmeye mecbur etmiştin. Yârab! Ondan ötürü musibetim hakkında bana va'd ettiğin ecri ona hibe ettim. Sen de onun azabını bana hibe et ve onu cezalandırma!

Böylece orada hazır bulunanları ağlattı. Sonra gideceği zaman şöyle dedi: 'Ey Zer! Senden sonra bizim için bir ihtiyaç yok! Allah ile beraber hiçbir insana ihtiyacımız yok! Muhakkak ki biz gittik ve seni terkettik. Kabrin başında dursak da sana fayda veremeyiz!'
Bir kişi Basra'da bir kadına bakarak 'Böyle bir güzellik görmedim. Bu da az üzüldüğünden ileri geliyor!' dedi. Bunun üzerine kadın 'Ey Allah'ın kulu! Ben öyle bir üzüntü içindeyim ki o üzüntüde hiç kimse bana ortak değildir!' dedi. Kişi 'Nasıl?' dedi. Kadın

"Kocam kurban bayramında bir koyun kesti. Benim güzel minicik iki yavrum vardı. Büyüğü küçüğüne 'Babamın koyun kesişini sana göstereyim mi? dedi. Küçüğü 'Evet! Göster!' deyince büyük onu tutup kesti. Bizim ancak, çocuk kanlar içerisinde tepinerek bağırdığında haberimiz oldu. Bağırması yükselince büyük oğlan kaçtı ve bir dağa sığındı. Onu kurt kapıp yedi. Babası onu aramaya çıktı. O da susuzluktan çölde öldü. İşte (gördüğün gibi) beni yalnız bıraktı!" dedi.

Bu musibetlerin benzerlerini çocukların ölümü anında hatırlamak uygundur ki bununla üzüntünün şiddetinden kurtulmuş olsun. Hiçbir musibet yoktur ki ondan daha büyüğü tasavvvur edilmesin. Allah Teâlâ'nın defettiği, defetmediğinden daha fazladır.




105) Ebû Ubeyde, Garib', Beyhâkî , Şuab'ul-İman
106) Müslim, İbn Hibban