37.Mizan

Mizan hakkında düşünmekten gafil olma! Kitabların sağlara ve sollara uçuşmasına bak! Zira insanlar sorgudan sonra üç fırkaya ayrılırlar:
1. Bir fırka vardır ki onların hiç sevapları yoktur. Ateşten siyah bir boyun (hortum) çıkarak kuşun taneleri toplaması gibi onları toplar, üzerine kapanır ve ateşe atar. Ateş de onları yutar.
Onların aleyhinde Arkasında saadet olmayan bir şekavete düştüler' diye bağrılır.
2. Başka bir kısım vardır ki günahları yoktur. Bir tellâl onlar hakkında 'Her durumda Allah'a hamdedenler ayağa kalksınlar!' diye bağırır, onlar ayağa kalkar ve cennete giderler. Sonra bu du-
rum gece ibadeti yapanlara, sonra da ticaretin ve alışverişin kendilerini Allah'ın zikrinden meşgul etmediği kimselere tatbik edilir. Onların arkasından şöyle bağrılır: 'Âkabinde şekavet olmayan bir
saadete vardılar!'
3. Üçüncü bir kısım vardır ki onlar mahşer ehlinin çoğunu teşkil ederler. Onlar, sâlih bir amel ile kötü bir ameli karıştırmışlardır. Durumları, onlar için gizli olur, fakat Allah için
gizli değildir. Allah, sevaplarının mı vaya günahlarının mı daha fazla olduğunu onlara bildirir ki affettiği anda onlar katında fazl-ı ilâhîsi, azap verdiği anda da adaleti anlaşılsın.

Bu bakımdan sahifeler ve kitablar, içinde haseneler ve seyyieler yazılı olduğu halde sahiplerinin ellerine düşmek için uçarlar. Terazi kurulur. Gözler kitabın sağ ele mi, sol ele mi düşeceğini görmek için dikkatle bekler. Sonra günahlar mı yoksa sevaplar mı ağar basacak diye terazinin diline bakarlar. Bu durum, korkunç bir durumdur. Bu sırada mahlukâtn akılları yerinden oynar.

Hasan Basrî şöyle rivayet ediyor: Hz. Peygamber'in (s.a) mübârek başı Hz. Aişe'nin kucağında bulunuyordu. Hz. Peygamber uyukladı. Hz. Aişe âhireti hatırladığı için göz yaşları akacak derecede ağladı ve Hz. Peygamber'in yanağı üzerine düştü. Hz. Peygamber uyanıp 'Ey Âişe! Seni ağlatan nedir?' diye sordu. Hz. Aişe 'Âhireti hatırladım. Acaba siz peygamberler kıyamet gününde ehlinizi hatırlayacak mısınız?' dedi.

Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a) şöyle dedi:
Nefsimi kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim, üç yerde kimse kimseyi hatırlamaz; zira orada hiç kimse nefsinden başkasını düşünmez: a) Teraziler kurulduğu ve ameller tartıldığmda, âdemoğlu terazisinin hafif veya ağır olduğunu görünceye kadar, b) Sahifeleri verildiğinde kitabını sağ eliyle mi yoksa sol eliyle mi tutacağını görünceye kadar, c) Köprünün yanında!208

Enes'ten şöyle rivayet edilir: "Âdemoğlu kıyamet gününde getirilerek terazinin iki kefesi arasında durdurulur. Ona bir melek vekil edilir. Eğer mizanı ağır basarsa, o melek bütün mahlûkâtın duyabileceği bir sesle Falan adam ebedî bir saadete erdi!' diye bağırır. Eğer terazisi hafif gelirse mahlûkâtın işitebileceği bir sesle Talan adam ebedî saadete asla eremez!' diye bağırır. Hasenelerin kefesi hafif olunca zebaniler, ellerinde demirden yapılmış tokmaklar, sırtlarında ateşten yapılmış elbiseler olduğu halde gelirler. Ateşin nasibini alıp ateşe doğru götürürler".

Hz. Peygamber (s.a) kıyamet günü hakkında şöyle buyurmuştur:
Allah Teâlâ, o günde Âdem'i (a.s) çağırarak 'Ey Âdem! Kalk! Cehennem grubunu gönder!' der. Bunun üzerine Âdem 'Cehennem grubu ne kadardır?' der. Allah Teâlâ 'Her bin kişiden dokuzyüz doksan dokuzu' der.

Ashab-ı kiram bu hadîsi işittikleri zaman yasa boğuldular. Artık hiç kimse gülerken görünmedi. Hz. Peygamber (s.a) ashabının durumunu görünce şöyle dedi:

Amel ediniz! Müjdeleniniz! Muhammed'in nefsini kudret elinde tutan Allah yemin ederim. Sizin beraberinizde dünyada iki grup mahlûk vardır ki kimle mukayese edilirse edilsin onlarla beraber ademoğulları ile şeytan zürriyetinden helâk olanlar yine de az ve eksiktir; yani cehennemliklerin çoğunu onlar teşkil eder.
'Ya Rasûlullah! O iki grup mahlûk kimlerdir?' diye sorunca, Hz. Peygamber şöyle dedi: 'Onlar Ye'cüc ve Me'cücdürler'.

Bunun üzerine ashabın üzüntüsü gitti. Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
Çalışın! Müjdelenin! Muhammed'in nefsini kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim, siz kıyamet gününde insanlar arasında ancak devenin yan tarafında (veya hayvanda) bulunan bir nişan gibisiniz!209


208) Ebû Dâvûd
209) Müslim, Buhârî