40.Şefaat

Mü'minlerin bazı taifelerine cehenneme girmek sabit olduğu zaman Allah Teâlâ fazlıyla onlar hakkında peygamber ve sıddîklarm şefaatini kabul eder.220 Hatta âlim ve salihlerin şefaatini aile efradı, akrabaları, dostları ve tanıdıkları hakkındaki şefaatini de kabul eder. Bu bakımdan onların şefaatini kazanmaya gayret et! O da şu şekilde elde edilir:

Hiçbir kimseyi şahsından ötürü tahkir etmemelisin.221 Çünkü Allah Teâlâ, velîlerini kullarının içinde gizlemiştir. Kendisiyle alay edilen kimsenin Allah'ın velîsi olma ihtimali vardır. Hiçbir günahı küçük sayma, çünkü Allah Teâlâ gazabını günahların içinde gizlemiştir. Küçük saydığın günahta Allah'ın gazabının olması mümkündür. Hiçbir ibadeti azımsama, çünkü Allah Teâlâ rızasını ibadetinde gizlemiştir. Allah'ın rızasının o azımsanan ibadette olması mümkündür. Bazen o ibadet güzel bir söz, helâl bir lokma, güzel bir niyet veya onların yerine geçen bir hareket olabilir. Şefaatin delilleri Kur'an-ı Kerîm ve hadîs-i şeriflerde çoktur.
Rabbin sana verecek ve sen hoşnut olacaksın! (Duha/5)

Rabbim! Onlar insanlardan bir çoğunu şaşırttılar. Artık bundan böyle kim bana uyarsa o bendendir, kim bana isyan ederse, muhakkak ki sen çok bağışlayıcı, çok merhamet edicisin.(İbrahim/36)

Eğer onlara azap edersen onlar senin kullarındandır.(Mâide/118)

Amr b. el-As rivayet ediyor ki Hz. Peygamber (s.a), Hz. İbrahim'in ve Hz. İsa'nın yukarıdaki sözlerini okuduğu zaman, el-lerini kaldırdı, 'ümmetim, ümmetim' dedikten sonra ağladı. Bunun üzerine Allah Teâlâ (ce) şöyle buyurdu: "Ey Cebrail! Muhammed'e git! Ona 'Seni ağlatan ne idi?' diye sor". Cebrail Hz. Peygamber'e gelip sorunca, Hz. Peygamber Cebrail'e ağlamasının sebebini anlattı. Oysa Allah, peygamberinin durumunu daha iyi bi-liyordu. Bunun üzerine Allah Teâlâ Cebrail'e dedi ki:
Ey Cebrail! Muhammed'e git! Ona de ki: Muhakkak biz ümmetin hakkında seni razı edeceğiz.222

Bana beş şey verildi ki benden önce hiçbir kimseye verilmemiştir:
a) Bir aylık mesafede bulunduğum halde korku ile düşmanıma galebe çaldım,
b) Bana ganimetler helâl kılındı. Oysa benden önce peygamberlerden hiç kimseye helâl kılınmamıştı,
c) Yeryüzü bana ve ümmetime mescid, toprağı da 'temizleyici' kılındı. Ümmetimden bir kimse namaz vakti geldiğinde namazını olduğu yerde kılsın!
d) Bana şefaat verildi,
e) Her peygamber sadece kavmine gönderildi. Ben ise, bütün insanlara gönderildim.223

Kıyamet günü geldiğinde, peygamberlerin imamı, hatibi ve şefaatlerinin sahibi olurum. Bunu övünmek için söylemiyorum.224

Ben âdem evladının efendisiyim. Bu sözümde övünme yok! Ben kabrinden çıkan ilk insanım. Ben ilk şefaat edenim. Ben ilk şefaati kabul olunanım. 'Liva'ül-Harnd' benim elimdedir. Adem ve ondan sonra gelenler o bayrağın altında toplanırlar.225
Her peygamberin kabul olunan bir duası vardır. Ben o duamı, kıyamet gününe ümmetime, şefaat olarak saklamak istiyorum.226

İbn Abbas, Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu rivayet eder:
Peygamberlere altından yapılmış minberler kurulur. Peygamberler onların üzerinde otururlar. Benim minberim boş kalır, onun üzerinde oturmam. Rabbimin huzurunda ayakta durup şöyle niyazda bulunurum: 'Ey rabbim! Benim ümmetim ne olacaktır?' Bunun üzerine Allah Teâlâ şöyle buyurur: 'Ey Muhammed! Sen ümmetine ne yapmamı istiyorsun?' Derim ki: 'Yârab! Onların hesabını acele yap!' Ben şefaat ederim. Hatta elime cehenneme gönderilen kişilerin ismi yazılı kurtuluş belgeleri verilir ve cehennem bekçisi Mâlik der ki: 'Ey Muhammed! Ateş, rabbinin öfkesinden ötürü ümmetinden hiç kimseyi bırakmadı'.227

Kıyamet günü, yeryüzünde bulunan taş ve topraktan daha fazla kimseler için şefaat ederim.228

Ebû Hüreyre (r.a) şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber'e bir kol eti getirildi. Zaten kol etini severdi. Etten ön dişleriyle parçalar koparıp yedikten sonra şöyle dedi:

Kıyamet gününde insanların efendisiyim. Bunun neden olduğunu biliyor musunuz? Allah Teâlâ öncekileri ve sonrakileri bir toprakta toplayacaktır. Öyle ki bağıran onlara sesini duyuracak, göz onları görecek ve güneş onlara yaklaşacaktır. İnsanlar, üzüntüden tahammül edilmeyecek bir duruma gelecekler. İnsanlar birbirine 'Başınıza geleni görmüyor musunuz? Rabbinizin yanında size şefaat edecek bir kimseyi araştırmayacak mısınız?' diyecektir. Bunun üzerinde insanlar birbirlerine 'Adem'e (a.s) gidin!' derler.

Âdem'e (a.s) gelip 'Sen beşerin babamızsın. Allah seni kudret eliyle yarattı. Ruhundan sana üfürdü. Meleklere sana secde etmelerini emretti. Öyle ise bizim için rabbinin katında şefaatte bulun. İçinde bulunduğumuz felâketi ve vardığımız noktayı görmüyor musun?' derler. Bunun üzerine Adem (a.s) 'Rabbiniz öyle öfkelenmiş ki daha önce böyle öfkelenmediği gibi sonra da öfkelenmez. Rabbim cennet ağacından yemekten beni menetti. Ben onun emrinin hilâfına hareket ettim. Nefsim, nefsim! Siz benden başkasına gidiniz! Siz Nuh'a gidiniz' der.

Böylece Onlar Nuh'a (a.s) varıp 'Ey Nuh! Sen yeryüzü ehline gönderilen ilk rasûlsün! Allah Teâlâ sana 'Çokça şükreden bir kul' demiştir. Rabbinin katında bizim için şefaatte bulun! İçinde bulunduğumuz durumu görmez misin?' Nuh (a.s) der ki: 'Rabbim bugün öyle bir öfkelenmiştir ki bunun gibi ne daha önce, ne bundan sonra öfkelenmemiş ve öfkelenmez. Benim bir duam vardı. Kavmimin aleyhinde o duamı yaptım. Bu bakımdan ben ancak nefsimle meşgulüm. Siz başkasına gidiniz, İbrahim Halîlullah'a gidiniz!'

Böylece onlar İbrahim Halîlullah'a varırlar. İbrahim Halîlullah'a derler ki: 'Sen Allah'ın peygamberi ve yeryüzünün sakinleri arasında onun dostusun. Rabbin katında bize şefaat et! İçinde bulunduğumuz durumu görmez misin?' Bunun üzerine İbrahim Halîlullah der ki: 'Rabbim bugün öyle öfkelenmiş ki ne bundan önce böyle öfkelenmiş, ne de gelecekte böyle öfkelenir. Ben daha önce üç defa hilâf-ı hakîkat beyanda bulundum'. (O üç şeyi belirttikten sonra şöyle de) 'Ben ancak nefsim için şefaatçi olurum.

Öyle ise siz Musa'ya gidin!' Böylece onlar Musa'ya (a.s) varırlar ve derler ki: 'Sen Allah'ın Rasûlü'sün. Allah risalet ve konuşmasıyla seni insanlardan üstün kıldı. Bizim için rabbinin katında şefaat et. İçinde bulunduğumuz durumu görmez misin?' Bunun üzerine Musa (a.s) der ki: 'Rabbim bugün öyle öfkelenmiştir ki ne bundan önce böyle öfkelenmiş, ne de bundan sonra böyle öfkelenir. Ben bir adam öldürdüm. Ancak nefsim için şefaatçi olurum. İsa'ya (a.s) gidin!' Böylece onlar İsa'ya varırlar ve derler ki: 'Ey İsa! Sen Allah'ın Rasûlü ve Meryem'in rahmine atılmış kelimesisin. Allah'tan gelen ruhsun. Beşikte iken insanlarla konuştun. Rabbinin katında bizim için şefaatçi ol! İçinde bulunduğumuz dehşeti görmez misin?' İsa (a.s) der ki: 'Rabbim bugün öyle öfkelenmiş ki ne bundan önce böyle öfkelenmiş, ne de bundan sonra böyle öfkelenir'. İsa (a.s) işlemiş olduğu bir zelleyi söyler ve 'Nefsim, nefsim' dedikten sonra Muhammed'in (s.a) yanına gidin' der. Mahşer ehli bana gelip şöyle derler: 'Ey Muhammed! Sen Allah'ın Rasûlü, peygamberlerin sonuncususun. Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını (zellelerini) affetti. Rabbinin katında bizim için şefaatte bulun. İçinde bulunduğumuz 'dehşeti görmez misin?' Bunun üzerine ben arşın altına varırım. Orada rabbim için secdeye kapanırım. Allah Teâlâ hamdlerinden ve güzel övgüsünden bana öyle birşey açar ki benden önce hiç kimseye açmamıştır. Sonra der ki: 'Ey Muhammed! Başını sec-deden kaldır! İste! İsteğin verilecektir. Şefaat et? şefaatin kabul olunacaktır'.

Başımı kaldırır ve şöyle derim: Tarab! Ümmetim, ümmetim!' Bunun üzerine denilir ki: 'Ey Muhammed! Ümmetinden hesabı olmayanları cennet kapılarının sağından içeri bırakacağım'! Diğer kapılarda da insanların ortaklarıdırlar'.

Hz. Peygamber bütün bunlardan sonra şöyle buyurmuştur:
Nefsimi kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim! Cennet kapılarının iki yanları arasındaki mesafe Mekke ile Hümeyra veya Mekke ile Busra arası kadar geniştir.229

Başka bir hadîste bu siyak, bu ibarelerin mânâları aynen vardır. Ancak o hadîste İbrahim'in hataları (zelleri) zikredilmiştir. O da, yıldızlar hakkında 'Bu benim rabbimdir', kavminin putları için 'Onları parçalayan en büyük puttur' ve 'Ben hastayım' sözleridir.

İşte bu şefaat, Hz. Peygamber'in şefaatidir. Ümmetinden âlim ve sâlihler de şefaat ederler. Hatta Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Ümmetimden bir kişinin şefaatiyle Râbia ve Mudar kabilelerinden daha fazla kimseler cennete girecektir.230

Kişiye 'Ey falan kalk! Şefaat et' denir,
O da kalkıp bir kabile veya bir aile veya biriki kişi için ameli nisbetinde şefaat eder.231

Enes, Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu rivayet eder:
Cennet ehlinden bir kişi, kıyamet gününde cehennem ehline görünür, cehennem ehlinden biri onu çağırır:
- Ey falan. Beni tanıyor musun?
- Hayır! Tanımıyorum, sen kimsin?
- Dünyada benim yanımdan geçerek benden bir yudum su istedin de sana içirdim.
- Tanıdım!
- O halde bana o içirdiğim sudan dolayı rabbinin katında şefaatte bulun!
Bunun üzerine cennet ehli, zikri yüce olan Allah'tan dileyerek şöyle der: 'Ben cehennem ehline göründüm. Cehennem ehlinden biri beni çağırıp 'Beni tanıyor musun?' dedi. Ben de 'Sen kimsin?' diye sordum. Dedi ki: 'Ben o kimseyim ki dün-yada benden su istedin, sana su içirdim. Bu bakımdan rabbin katında bana şefaatte bulun!' Öyleyse Yâ rabbelâlemîn! Onun hakkında beni şefaatçi kıl!
Allah onun o kimse hakkındaki şefaatini kabul eder ve o kimsenin cehennemden çıkması emrolunur.

İnsanlar haşre gönderildiklerinde, kabirlerden çıkan ilk insan benim. Rablerinin huzuruna vardıklarında onların sözcüsü benim. Ümitsiz olduklarında onların müjdecisi benim. O gün 'Liva'ül-Hamd' (Hamd sancağı) benim elimdedir. Ben rabbimin katında Âdem evladının en şereflisiyim. Bu sözümde övünme yoktur.
Ben rabbimin huzurunda cennetin hullelerinden birini giyerim. Sonra arşın sağ tavafında dururum. Benden başka hiç kimse o makamda bulunamaz.232

İbn Abbas (r.a) şöyle diyor: Ashabtan bir grup oturup Hz. Peygamber'i beklediler. Hz. Peygamber çıkıp onlara yaklaştığında aralarında müzakere ettiklerini gördü. Onlar diyorlardı ki:
- Hayret! Allah Teâlâ mahlûkundan İbrahim'i dost edinmiştir.
- Acaba Musa'nın (a.s) konuşmasından daha hayret vericisi var mıdır? Muhakkak Allah onunla konuştu!
- İsa (a.s) Allah'ın kelimesi ve Allah'tan gelen ruhtur.
- Adem'i Allah seçti.

Bunun üzerine Hz. Peygamber onlara selâm verdi ve şöyle dedi:
Konuşmanızı, İbrahim'in Allah'ın dostu olduğunu takdir edişinizi dinledim. İbrahim'in (a.s) Allah'ın dostu olduğu doğrudur. Musa (a.s) Allah ile konuşmuştur, bu da doğrudur. İsa (a.s) Allah'tan gelen bir ruhtur ve Allah'ın kelimesidir, bu da doğrudur. Allah Adem'i (a.s) seçmiştir, bu da doğrudur. Ben de Allah'ın habibiyim. Bununla böbürlenmem. Ben kıyamet gününde Liva'ül-Hamd'ın taşıyıcısıyım. Bununla da övünmüyorum. Ben ilk şefaat eden ve ilk şefaati kabul edilenim. Bununla da böbürlenmiyorum! Cennetin halkasını ilk çalan benim! Allah bana kapıyı açar, cennete girerim. Benimle beraber mü'minlerin fakirleri de vardır. Bununla da övünmüyorum! Ben öncekilerin ve sonrakilerin en şereflisiyim. Bununla da övünmüyorum.233





220) Mutezile ve Havâric mezhebinin bir kısmı, ateşe giren günahkârların şefaatle ateşten çıkacakları görüşünü 'Onlara şefaatçilerin şefaati fayda vermez' mealindeki ayet ve benzerleriyle karşı çıkıp kabul etmemişlerdir,. Ehl-i Sünnet âlimleri ise bu hususta gereken cevapları vermişlerdir. (Geniş bilgi için bkz. İthaf'us-Saade, X/485)
221) Ancak kâfir küfründen, fâsık fışkından, bid'atçı da bid'atımdan dolayı tahkir edilir. Zira Allah Teâlâ zâlimlere açıkça lânet okumaktadır.
222) Müslim, (Abdullah b. Amr b. el-As'dan)
223) Müslim, Buhârî, (Câbir'den)
224) Tirmizî, İbn Mâce
225) Tirmizî, {hasen olarak); İbn Mâce, (Ebû Said el-Hudrî'den)
226) Müslim, Buhârî
227) Taberânî, Evsat
228) İmam Ahmed ve Taberânî, (Büreyde'den hasen bir senedle)
229) Müslim, Buhârî. Hümeyra kelimesi yanlıştır. Hadîsin metninde Hacer kelimesi vardır ve Hacer belli bir şehrin ismidir. Busra ise Şam diyarında bir kasabanın adıdır.
230) İbn Amr b. Semmak, (Ebû Umame'den), Ancak 'orada iki kabileden birisi kadar' tabiri vardır. Bazı şeyhler o kişinin Hz. Osman olduğunu rivayet ederler. (İthaf us-Saatle, X/495)
231) Tirmizî
232) Tirmizî
233) Tirmizî