4.4 Ziyafetin Münkerleri

Ziyafetin Münkerleri

Ziyafetin münkerlerinden biri, erkekler için ipekli sergilerin serilmesidir. Bunları sermek haramdır. Altın ve gümüşten yapılmış buhurdanlıklarda buhur yapmak da böyledir. Baş kısımları gümüş veya tamamı gümüşten yapılmış kaplarda gül suyunu kullanmak veya su içirmek de böyledir.
Ziyafetin münkerlerinden biri de; üzerlerinde canlıların resmi olan perdelerdir. O münkerlerden biri de kadınların damlarda, içinde fitneye sapmasından korkulan gençler bulunan erkek grubuna bakmalarıdır. Bütün bunlar mahzurlu münkerlerdir. Bunları kaldırmak farzdır. Bu bakımdan bunları kaldırmaya gücü yetmeyen bir kimseye o ziyafet yerinden çıkıp gitmek lâzımdır ve orada oturması caiz değildir. O halde münkerleri kaldırmaya gücü yetmeyen bir kimsenin oturup onları seyretmesine ruhsat yoktur.

Yere serilmiş halılar üzerinde bulunan canlıların resimlerine gelince, bunlar münker değildir. Tabaklar ve çanaklar üzerine yapılan resimler de böyledir. Fakat canlılar şeklinde yapılmış kaplar müstesna... Bazen buhurdanlıkların başları kuş şeklinde olur. Bunları edinmek haramdır. Aksi takdirde şeklini bozacak kadar kırmak gerekir. Gümüşten yapılmış küçük sürmedanlığa gelince, bunun hakkında çeşitli görüşler vardır. İmam Hanbel, böyle bir sürmedanlığı gördüğü için bir ara gittiği ziyafeti terk etmiştir.

Yemekler haram olduğu veya oturulan yer gasp malı olduğu veya serilen sergiler ipekliden olduğu zaman böyle bir ziyafete gitmek münkerlerin en şiddetlisindendir. Eğer ziyafette sadece içki içmeyi âdet edinen bir kimse varsa, buraya gitmek caiz değildir. Zira içki meclislerinde hazır bulunmak helâl değildir. Eğer içkicinin içkisinden almamakla beraber gitse, yine helâl değildir. Fasık bir kimse, fasıklığını yaparken onun meclisinde bulunmak caiz değildir. Fasıklığı yaptıktan sonra onun meclisine gidilip gidilmeyeceği hususunda çeşitli görüşler vardır. Fasıklığını yaptıktan sonra kendisine buğzetmek veya kendisiyle konuşmamak farz mıdır, değil midir meselesini biz 'Allah için sevişmek ve Allah için buğzetmek' bahsinde zikretmiştik.

Eğer mecliste ipekli giyen veya altın yüzük takan birisi varsa, bu kimse fasıktır. Zaruret olmaksızın böyle bir kimse ile oturmak caiz değildir. Eğer ipekli elbise baliğ olmayan bir çocuğun sırtındaysa, çocuk da orada bulunuyorsa, bu takdirde o meclise gitmemek hususunda ihtilaf vardır. Doğru fetvaya göre bu çocuğun ipekli giymesi münkerdir. Sırtından ipekliyi çıkarmak farzdır. Fakat âkil olması şartıyla...
Çünkü Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:Bunların ikisi (ipekli ve altın) benim ümmetimin erkeklerine haramdır. (35)

Çocuğu içki içmekten menetmek farzsa, bu menediş mükellef olmasından dolayı değildir. Fakat içkiye alışmasın ve baliğ olduğu zaman içkisiz durmak kendisine zor olmasın diye menediliyorsa, öyle de âdet edindiği zaman ipekli ile süslenmenin zevkinden vazgeçmesi zor olacaktır ve böylece fesadın tohumu vicdanı daha körpe iken orada ekilmiş olacaktır. Bu tohumdan kökü kuvvetli ve baliğ olduktan sonra sökülmesi zor olan şehvet ağacı bitecektir!
İyiyi kötüden ayıramayan çocuğa gelince, onun için ipekliyi haram kılmanın mânâsı zayıftır ve ihtimalden uzak değildir. Bu hususta ilim ancak Allah nezdindedir. Deli bir kimse de iyiyi kötüden ayıramayan çocuk gibidir.

Kadınlar için, israfa kaçmaksızın, ipekli ve altın ile süslenmek helâldir. Küçücük kızın altın küpe takmak için kulağını delmekte ben şahsen ruhsat görmemekteyim. Çünkü böyle yapmak elem verici bir yara açmak demektir. Elem verici yara ise kısası gerektirir. Bu bakımdan ancak önemli bir ihtiyaçtan dolayı caiz olabilir. Kan aldırmak ve sünnet gibi... Küpelerle süslenmek ise önemli değildir. Hatta kulağa delik açmadan, halka biçiminde takmak, boğazlara kolye şeklinde takmak veya bileklere bilezik olarak takmak yeterlidir. Kulak delmek, her ne kadar mutad bir iş ise de yine haramdır. Ancak naklî deliller cephesinden bir ruhsat sabit olursa o zaman hüküm değişir. Oysa şu ana kadar bu hususta herhangi bir ruhsat bize ulaşmış değildir.

Ziyafetin münkerlerinden biri de, o ziyafette bid'atçı bir kimsenin bulunması ve bid'atı hakkında konuşup propaganda yapmasıdır. Bid'atçının delillerini çürütmeye kudreti olup sadece onu susturmak için gitmek azminde olan bir kimsenin oraya gitmesi caizdir. Eğer bid'atçıyla başa çıkamıyorsa o meclise gitmesi doğru değildir. Eğer bid'atçı, bid'atı hakkında konuşmuyorsa nefretini göstermek ve ondan yüz çevirmekle beraber o meclise gitmek caiz olur. Nitekim biz bu hususu 'Allah rızası için buğzetmek' bahsinde zikretmiştik.

Eğer mecliste hikâyeler ve latifelerin çeşitleriyle güldürücü biri var ise, bunun durumuna bakılır. Eğer bu kimse çirkin ve müstehcen konuşmak ve yalan söylemek sûretiyle güldürüyorsa, onun bulunduğu mecliste hazır bulunmak caiz değildir. Şayet orada hazır olursa, derhal onu uyarmak ve susturmak kendisine farz olur. Eğer güldürücü yalan atmaksızın ve müstehcen konuşmaksızın sadece mübah espriler yapmak sûretiyle güldürüyorsa, onun böyle yapması mübahtır. Yani azı mübahtır. Ama bu güldürmeyi âdet edinmesi ve kendisi için bir sanat haline getirmesi mübah değildir. Her yalan ki, yalan olduğunda gizlilik yoktur ve o yalanı söylemekle başkasını aldatmak veya başka bir işi örtbas etmek maksadı da güdülmemektedir, bu yalan münkerat kısmından sayılmaz. İnsanın mesela 'Bugün seni yüz defa aradım', 'Sana o konuşmayı bin defa tekrar ettim' gibi kesinlik ifade etmeyen, bunlara benzer konuşmalar gibi. Bu tür konuşma, insanın adalet sıfatına zarar getirmez. Böyle konuşan bir kimsenin şahitliği reddedilmez. Mühlikât bölümünde 'Dilin afetleri' kısmında mübah olan yalan ve espirilerin hududu zikredilecektir.

O âfetlerden biri de yemek ve bina hususunda israfa kaçmaktır. Bu israf münkerdir. Mal hususundaki israfta iki münker vardır. O münkerden biri malın zayi edilmesidir. İkincisi israftır. Zayi etmek demek, kıymetli olan bir faydayı elde etmeksizin malı sarf etmek demektir. Elbiseyi yakmak, yırtmak, hedefsiz ve gayesiz bina yıkmak, malı denize atmak gibi... Matemleri yürüten gazelci kadınlara, mutriplere ve fesadın bütün çeşitlerine sarf edilen mallar da bu mânâdadır. Çünkü bunlar şer'an haram olan faydalardır. Bu bakımdan sanki bu faydalar yok gibidir.

İsraf ise, bazen malı, matem havasını idare eden bir kadına, mutribe ve münkerlere sarf edilen kısma denir. Bazen de cinsî mübah olan fakat mübalağa ile beraber sarf edilen kısma denir. Mübalağa kişilerin durumlarına göre değişir. Bu bakımdan biz deriz ki, ancak yüz dinarı olan bir kimse mesela çoluk çocuğu varsa, o yüz dinardan başka malı da yoksa bu yüz dinarı bir velime davetinde sarf ederse bu kimse müsrif sayılır. Bunu böyle yapmaktan onu menetmek farzdır. Allah Teâlâ 'Elini boynuna bağlı kılma (cimri olma) ve büsbütün de onu açıp israf etme ki, sonra kınanmış olursun ve eli boş, açıkta kalırsın' (İsra/29) buyurmaktadır. Bu ayet Medine'de bulunan bir kişi hakkında nazil olmuştur. Bu adam bütün malını fakirlere dağıtmış, çoluk çocuğuna hiçbir şey bırakmamış, sonra çocukları nafaka isteyince buna gücü yetmemiştir.

Bununla beraber;

“(Malını) büsbütün saçıp savurma. Çünkü israf yapanlar şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise rabbine karşı çok nankördür.”(İsra/27-28)
“Onlar ki, harcadıkları zaman israf etmezler, cimrilik de yapmazlar.”(Furkan/68)

Bu bakımdan bu şekilde israf eden bir kimsenin hareketi kınanır. Kadı'ya, böyle bir kimseyi hacr altına almak farz olur. Ancak böyle yapan kişi tek başına bulunuyorsa ve tevekkül hususunda doğru bir kuvvete sahipse, böyle bir kimse bütün malını hayr ve hasenata sarf edebilir. Aile efradı bulunan veya tevekkülden aciz olan bir kimse ise, bütün malını hayr ve hasenata sarf edemez.

Eğer bütün malını duvarlarının nakışına, evinin süslenmesine sarf ederse, böyle yapması da haram bir israftır. Fakat fazla malı olan bir kimse için böyle yapmak haram değildir. Çünkü evi süslemek de doğru hedeflerden biridir. Camiler süslenmektedir. Kapılarına ve tavanına nakışlar yapılmaktadır. Oysa kapıların ve tavanların nakışında süsten başka hiçbir fayda yoktur. İşte evler de camiler gibidir. Elbise ve yemeklerle süslenmek ve lezzetlenmek hakkında da böyle söylenir. Böyle yapmak esasında mübahtır. Ancak kişinin haline ve servetine nazaran israf olur.

Bu gibi münkerler oldukça çoktur. Onları teker teker saymak mümkün değildir. Bu bakımdan cemiyet için yapılan yerler, hüküm meclisleri, sultanların divanları, fakîhlerin medreseleri, sûfîlerin tekkeleri, çarşılarda bulunanlar da bunlara kıyas edilmelidir. Bütün münkerâtı teker teker saymak şerî izahâtın tamamını göz önüne sermeyi gerektirir. Usûl kaidelerini ve fer'î meseleleri teker teker izah etmek gerekir. Bu bakımdan biz bu kadarla yetinelim.


35) Ebu Dâvud, Nesâî, İbn Mâce