Mutluluk Dersleri

YEŞİLSER ailesi son onbeş yıl içinde başdöndürücü bir hızla zenginleşti, refaha kavuştu ama mutluluğu o nisbette yükselmedi. Hattâ geriledi bile.Servetleri artınca sık sık tâtil yapar oldular. Geçenlerde iklimi ılık bir güney şehrine gitmişler. Bey son derece lüks, konforlu, güzel beş yıldızlı bir otelde yer ayırtmış.Şâkire hanım buna surat asmış, söylenmiş. “Nevresim’ler kadar olamadık, onlar yedi yıldızlı otele inmişlerdi. Tâtil dönüşü, yüzlerine nasıl bakacağım?” gibi lâflar etmiş.

Çok para olmayınca, o parayla lüks ve şatafatlı bir hayat sürülmeyince bir kısım insanlarımız kendilerince mutlu olamıyor. Beş yıldızlı lüks oteli beğenmeyenlerin ana babaları, dede ve nineleri çok mütevâzı imkânlar içinde kıt kanaat yaşarken, daha mutlu idiler.

Parayı baş değer olarak kabul edenler hırslandıkça hırslanıyor, mutluluklarını, hattâ dengelerini yitiriyorlar.

Yemek meselesini ele alalım: Bir akşam evde şöyle bir mönü yapılıyor. Bayatlamış ekmekler yumurtaya bulanıp güzelce kızartılıyor. Yanında nefis beyaz peynir, sele zeytini, reçel. Bir de iyi demlenmiş çay. Sofra başına oturuluyor ve tatlı tatlı sohbet ederek âfiyetle yenilip içiliyor. Başlarken bismillah, bitince elhamdülillah. Oh kekâh.

Şayet böyle bir sofrada karnımızı doyurmaktan mutlu olamıyorsak içimizde bir maraz var demektir.

Evdeki çocuklar, delikanlılar, hanım kızlar “Anne, yine mi makarna, yine mi patates, yine mi nohut!..” diyerek yemek beğenmiyorlarsa onlar iyi yetişmiyorlar demektir.

Eski Yunan filozofu Epikür şöyle demiş: “Ekmek, peynir, bir desti de su; bunlarla mutlulukta Olemptekilerle boy ölçüşürüm.”

Hazret-i Ali’nin şöyle dediği rivayet olunuyor: “Halis buğday unundan yapılmış ekmeği yersin. Üzerine serin bir su içersin. Bir de, altında dinleneceğin gölgeli bir ağaç... Oh kekâh!..”

Bir insanın geçineceği kadar parası, geliri varsa haysiyetli bir hayat sürebilir, mutlu olabilir. Mutluluk ve haysiyet fazla parada, lükste, şatafatta, aşırı tüketimde ve israfta değil, insanın içindedir.

Bayram tatilinde milyonlarca vatandaş otomobillerine biniyor, kış kıyamet demeden tâtil yapmaya gidiyor. Yollarda bir yığın sıkıntı, tâtili zehir eden bir sürü aksaklık, kalabalık, hele bir yorgunluk bir yorgunluk. Paralı yolların gişelerinde uzun kuyruklarda saatlerce beklemek. Yüksek yerlerde yollar karla tıkanmış, bir saatlik mesafeyi beş saatte alıyorsunuz, donma tehlikesi geçiriyorsunuz. Kaldığınız otel dopdolu, bir oda bile boş değil. Sonra dönüşte “Ah bir eğlendik bir eğlendik ki, sormayın...”

Tebdil-i hevada ferahlık vardır, insan imkân ve fırsat bulunca biraz gezmeli. Eyvallah, gezmeli de ama bunun da âdabı, erkânı, kültürü var. Kütüphânemde İngiltere’de basılmış bir kitap var, “Nasıl piknik yapılır?” İçinde, pikniğe giderken hasır sepetlerine ne gibi yiyecek ve içecekler konulmalı, onlar bile resimlerle anlatılıyor.

Akıllı, bilge, kültürlü insan çay ve kahve içerken bile büyük bir mutluluk elde edebilir. Nefis bir çay geliyor ve bizimki onu kaynar kaynar (ağzı teneke mi kaplıdır?) birkaç yudumda içip bitiriyor. Yahu böyle çay içilir mi?

Mutluluk dışta değil içtedir.

Beş yıldızlı oteli beğenmeyip yedi yıldızlısını istersen mutlu olamazsın.

Yemekleri lezzetli, mütevâzı bir lokantayı beğenmez, ille de lüks bir restoranda pahalı yemekler yemek istersen yine mutlu olamazsın.

Güzel giyinmek, şık olmak için pahalı mağazalardan markalı giyim kuşam elbisesi almak gerekmez. Zevk sahibi isen, ucuz şeylerle çok güzel giyinebilirsin. Ben, giyim kuşama çuvalla para harcayıp palyaço kıyafetiyle gezenler biliyorum.

Otomobilde de böyledir. Geçen gün ikinci el otomobilleri tanıtan bir internet sitesinde 350 bin Euroya bir otomobil gördüm. Yeni olmamasına rağmen bu kadar pahalı idi. Böyle arabalara heves edenler acaba mutlu mudurlar? Hiç sanmam.Bizimkinin otomobili 300 küsur bin Euro, kendisininkinden daha lüks, daha pahalı bir oto görünce içine ateş düşer, hırs ve kıskançlıktan kendisini yer bitirir. Beter olsun!

İnsan nasıl mutlu olur, nasıl huzurlu, haysiyetli, dengeli bir hayat sürebilir? Bunları nerede, nasıl ve kimlerden öğreneceğiz? İşte mesele burada.

Mutluluğu parada, servette, zenginlikte, lükste, israfta, aşırı tüketimde, şatafatta arayanlar feci şekilde yanılıyorlar.

İlim, irfan, bilgelik, kültür, görgü yoksa mutluluk da olmaz.

Mutluluk ahlâk ve faziletle birlikte olur.

Haram paralarla muazzam bir servet sahibi olmuş. Böyle bir kişinin mutlu olması mümkün ve muhtemel değildir.

Hem Müslüman olacaksın, hem de mutluluğu, haysiyeti, huzuru parada, servette, lüks hayatta arayacaksın, böyle Müslümanlık olur mu?

Japonlar 50 metrekarelik dairelerde oturuyor. Zenginleri 65-75 metrekarelik lüks dairelerde ikamet eyliyor. Onlara bu büyüklükteki meskenler yetiyor, bize yetmiyor.

Dünyanın yüz zengin adamı listesinde yer alan İsveç’in IKEA firması sahibi zata gazeteci soruyor:

-Efendim, otomobiliniz biraz eski değil mi?.. Tebessüm ederek şu cevabı veriyor:

-Hayır, eski değildir, henüz onüç yaşında bir Volvo’dur o...

Bizde böyle bir süper zengin bulabilir misiniz?

Bugünkü yüksek tabakanın evlerindeki konfor ve lüks Osmanlı Sultanlarının saraylarında yoktu.

Türkiye halkına mutlu olma dersleri verilmelidir. Nasıl verilecek, kimler verecek? Mutluluk nedir bilen kaç kişi kaldı?

Mehmet Şevket Eygi


Konular