UYUŞTURUCU BAĞIMLILIĞI VE AİLE

Çocuklar, ailelerinin umudu ve geleceğidir. Onları hayata daha iyi hazırlayabilmek için ne çok fedakarlıklara katlanır ana-babalar. Bütün dilekleri çocuklarının iyi yetişmiş, mutlu ve huzurlu bir insan olmasıdır.

Yazık ki çocukların mutlu olması için yalnızca ailelerin iyi niyet ve çabaları yetmiyor. Çocuk ya da gencin düşünce ve eğilimlerinin, her zaman ailelerininkiyle örtüşmediği bir gerçek. Çocuklar üzerinde aileler her zaman etkili olamıyorlar. Ve her zaman onları kötü alışkanlık ve yollardan koruyamıyorlar.

Uyuşturucu ve diğer kötü alışkanlıklar, umut ve gelecek demek olan gençlerin hayatlarını bir anda söndürebiliyor. Ana-babaların düşleri ve çabaları da ölüyor, uyuşturucu ile birlikte. Uyuşturucu insanı bir daha geri dönülmesi imkânsız bir yolun yolcusu yapmakta.

Bu tür alışkanlıkları olmayan, her yönüyle sağlıklı nesiller yetiştirebilmek, elbette ki en güzel olanı. Hiç arzu etmediğimiz halde bu alışkanlıkların batağına saplanmış çocuklarımız için neler yapmalıyız?

Uyuşturucu bağımlısı gençlere, durumu öğrenen ailelerinin vereceği ilk tepki, onların rehabilitesi açısından çok önemli. Buna rağmen ilk tepkiler, genellikle yargılayıcı ve cezalandırıcıdır ve “Kendini düşünmedin, bizleri de mi düşünmedin?” gibi sorularla gençler suçluluk duygusu altında eziliyor. Fakat böyle davranarak yara daha da derinleştiriliyor. Aileler gençleri onlardan önce düşünmek zorundadır.

Anne-babanın kendi aralarındaki ya da çocuklarıyla olan çatışma ve tartışmaları uyuşturucuya başlamada önemli bir etkendir. Bu çatışmalar sonucunda sürekli olumsuz duyguların ifade edilmesi, aile bağlarının zayıflamasına ve bireyin kendine olan güveninin azalmasına yol açar. Ailedeki çatışmaların bunalıma sürüklediği gençler, olan biteni unutmak için sığınacak sıcak bir mekân ararlar. Bu sıcaklığı onlara aile sağlayamadığı takdirde, oluşan boşluğu istenmeyen arkadaş ve alışkanlıklar dolduracaktır.

Anne-babanın boşanmış olması ya da ayrı yaşamaları gibi aile bütünlüğünü bozan durumlar da önemli nedenler arasındadır. ABD'de yapılan araştırmalarda, eroin bağımlılarının %50'den fazlasının boşanmış aile çocukları oldukları ortaya çıkmıştır. Anne-babanın birlikte olduğu ailelerde ise, anne-babadan yalnız birisinin uyuşturucu bağımlısı genç ile daha yoğun ilgilendiği, diğerinin de mesafeli ve cezalandırıcı davrandığı görülmüştür. Diğer taraftan ABD gibi bireyselliğin ön planda bulunduğu ve ailenin model olma fonksiyonunu yitirdiği toplumlarda uyuşturucu kullanımı ve diğer zararlı alışkanlıkların yoğunluğu gözden kaçırılmamalıdır. Bu gibi etkenler, sağlıklı bir ailenin korumasında olmayan gençlerin kendilerini yalnız hissetmelerine ve daha fazla yanlış yapmalarına neden olmaktadır. Uyuşturucu ve benzeri kötü alışkanlıkların önlenmesi açısından, geleneksel aile yaşantısının geçerli olduğu ülkeler daha şanslıdır. Geniş ve bağları güçlü ailelerde yetişen gençlerin düşecekleri yanlış da az olmaktadır.

Alkolik ya da uyuşturucu bağımlısı olan anne-babanın çocukları bağımlı olmaya daha eğilimlidir. Yapılan araştırmalar, bu eğilimin normal ailelerde yetişen çocuklara göre dokuz kat daha fazla olduğunu göstermiştir. Anne-babanın boşanması da, çocukların kötü alışkanlıklara başlamasına yol açmaktadır.

Çocuğun uyuşturucu bağımlısı olduğunu öğrenen anne-baba, şiddet ve cezalandırmadan uzak durmalıdır. Sabır ve sükûnetle bu sorunun üstesinden gelme bilinci içinde olmalı ve gerekli tedavi için yapılması gerekenleri yapmalıdır. Bu noktada yetkin kişi ve kurumlardan yardım istemelidir. Bütün tedavi aşamalarında anlayış herşeyden önce gelmelidir.

Herşeye rağmen sorunları olan çocuk ve gencin yöneleceği adres kendi ailesi olmalıdır. Toplumda hiç bir kurum sağlam bir ailenin görevini yerine getiremez.

FATMA ZEYNEP BAŞARAN / SEMERKAND


Konular