HIRSIN TAHRİBATI VE ZİLLETİN SEBEBİ

İsmâîl Çetîn El-Abbâsî (kuddise sirruhû) 'nin "OLGUNLUK GÜNAHTAN SAKINMAKTIR" kitabından alıntılar...

Es-Selâmu Aleykum Ranmetullâhi ve Berakêtuhû

HIRSIN TAHRİBATI VE ZİLLETİN SEBEBİ

Benî İsrail ve birçok milletleri birbirlerinin kanını dökmeye sevkeden, hırs ve hasedin çatışmasıdır. Hırs ve hased bugün de aynı tahribatı yapmaktadır. Müslümanlar, özellikle gençlerin kendilerini ondan temizlemeleri gerekir.
Hırs; çok kazanmaya aşırı düşkünlük, aşırı mal sevgisi ve cimriliktir. Müslümanları da zillete sevkeden yine hırstır.
Fakir olan işçi çalıştığı müessesenin iflasına ğayretini sarfettiği gibi, müessesedeki iş adamları da yani patronlar, müdürler, aracı olan zenginler de fakiri, memuru, işçiyi soymaya ve aç bırakmaya çalışmaktadır. Nerde ise hırs ve hased, varlıklı ve varlıksızı birbibine düşman kılmış, müesseseyi bir mâtem-i umûmî ve bir harb meydanı haline getirmiştir.
İki tabakadan her biri diğerine sureten güzel davranmakta, fakat gerçekte birbirlerini aldatmaktadırlar. Böylece, eğitim, ta'lîm ve terbiyelerin kısmi azamisi felsefî ve indî olduğundan, muallimlerle öğrencileri birbirine düşürmüş; aralarında iğrenç bir uçurum.. İşte bunların cümlesinin kökü ve esası hırs ve hasede dayanmaktadır. Hazreti Ali radıyallâhu Teâlâ anh'tan gelen bir rivayette Rasûl-u Muhterem sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

"Gençleriniz fâsık, kadınlarınız azgın ve tuğyancı olduğu zaman haliniz ne olacaktır?"
Gerçekte bu olacak mı ya Rasûlallah, dediler. Rasûl-u Ekrem:
"Evet. Ve daha şiddetlisi. Ma'rufu emretmediğiniz ve münkerden vazgeçirmeye çalışmadığınız zamanda haliniz ne olacaktır?"
Gerçekte bu olacak mı ya Rasûlallah, dediler.
"Evet. Ve daha şiddetlisi. Ma'rufu yasakladığınız, münkeri emrettiğiniz zamanda haliniz ne olacaktır?"
Gerçekte bu olacak mı ya Rasûlallah, dediler.
"Evet. Ve daha şiddetlisi. Ma'rufu münker, münkeri de ma'ruf gördüğünüz zaman haliniz ne olacaktır?"
Gerçekte bu olacak mı ya Rasûlallah, dediler.
"Evet." buyurdu.

Şimdi hepsi olmuyor mu? Nasıl olacak müslümanların hali?. Ne haldeyiz?. Tefrika.. Müslümanların birbirini gözden düşürmesi.. Dînî hükümleri sapık tevillerle değiştirmek.. Irkçılık.. Particilik.. Cehalet. Ve sâire.
İşte bu gibi haller cemiyetteki İslam kardeşliğini yıkmış, mü'minlerin gözlerini, din ve mukaddesâtı görmekten kamaştırmıştır. İbni Abbas'tan gelen bir rivayette şöyle denilmiştir:

"Hıyanet eden hiçbir kavim yoktur ki, Allah Teâlâ kalblerini (düşmanlardan şiddetli) korkuyu ilkâ etmesin. İçlerinde zina ifşâ edilen hiçbir kavim yoktur ki, onlarda ölüm çoğalmasın. Ölçü ve tartıyı eksilten hiçbir kavim yoktur ki, onlardan rızk kesilmiş olmasın. Haksız (Kur'an ve hadisten başkasıyla) hükmeden hiçbir kavim yoktur ki, Allah Teâlâ onların üzerlerine düşmanı musallat kılmış olmasın." imam Mâlik.

Bazıları bu hadis ibni Abbas'ın görüşüdür demişlerse de, Muvatta'ın şârihi İmam Bâcî diyor ki: ibnu Abbas'ın emsali, görüşlerine mebnî böyle bir söz söylemezler. Hadîsin merfu' oluşu birçok yollarla takviye edilmiştir.
Şimdi bunların hepsi olmuyor mu?.
Yine Hazreti Ali'den gelen bir haberde şöyle denilmektedir:

"Benim ümmetim onbeş haslet işlediği zaman içlerinde belalar vuku' bulacaktır."
Onlar nedir, denildi. Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem:
"Ganimet sadece kuvvetlilerin elinde dolaştığı, emanetlerde hıyanet ganimet bilindiği, zekatların verilmesi musibet gibi görüldüğü, erkek zevcesine boyun eğdiği halde annesine eza verdiği, dostuna iyilik yaptığı halde babasına (isyan ederek) cefa verdiği, mescidlerde sesler yükseldiği, kavmin lideri onların en rezili olduğu, adamın şerrinden korkulduğu için ona ikram edildiği, müskirler içildiği, ipekler giyildiği, türkücü kadınlar ücretle tutulduğu, (meclislerde) çalgılar çalındığı ve ümmetin sonundakiler öncekilerini kötülükle andığı zaman (belalar peşpeşe gelir). Binaen aleyh o zamanda şiddetli kızıl rüzgarı, yere batmayı, (manevî olarak) insan suretinden değişmeyi, kuvvetin artışını gözetleyin." Tirmizî.

Bu haberin üzerinde durmak gerekir. Tirmizî diyor ki: "Bu hadis ğaribdir. Ali radıyallâhu anh'tan gelen bu rivayetten başkasını bilmeyiz." İbnu Cevzî: "Bu hadîsin senedinde Ferac bin Fudâle vardır. Pek zayıf olduğu için haberi hüccet sayılmamaktadır. Öyleyse bu hadis maktu'dur." Dârakutnî: Bu hadis batıldır." Zehebî: "Mümkerdir." dediler.
Bununla beraber hadîsin metninin kısmi azamisi başka birçok sahih hadislerle takviye olunmaktatır. Hasılı bu hadis üzerine isnad cihetiyle söz edilmiştir. Fakat metni üzerine söz edilmemiştir.
İmam Münâvî'nin dediği gibi, bu haberde münker olan işlerin asılları zikredilmektedir.
Mesela, Ebî Mâlik ve Ebî Âmir'den gelen bir rivayette Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Şübhesiz, ümmetimden bir kavm zinayı, (erkeklere) ipeği, müskiratları, çeşitli çalgıları helal görecektir. Birçok kavmler dağın eteklerine inecekler. Koyun sürüleri, sabah mer'aya gidip akşam dönecektir. (Derken bir) Fakir ihtiyacı için onlara gelir (de): 'Bize yarın gel' derler. Geceleyin Allah Teâlâ onları helak eder ve dağı paramparça edip başları üzerine koyar. Geri kalanları da maymun ve domuz şekline dönüşürler, kıyamete kadar." Buhârî.

Bu fenalıkları işleyenlerin ümmetle isimlendirilmesinde bir nev'i mecaz vardır. Bunlar ya kafir ya münafık yahud da çok âsi oldukları için bu azaba duçar olurlar.
İbni Arabî bu hadisle istidlal ederek dedi ki: "Geçmiş ümmetlerde insanların maymun ve domuz suretine dönüşmesi olduğu gibi, bu ümmetten de bir kısım insanların dönüşmesi muhtemeldir. Bu da ya zâhirî olur veya mânevî. Yani ihtimal ki, ahlak olarak maymun ve domuz gibi olurlar; İbni Battal dedi ki: Birinci ihtimale göre dönüşmek hakîkî, ikinciye göre ahlâkî ve mânevî olur. Yani mesh mecâzî manadadır.
Bugün müslümanların zilletleri, müslümanlıktan dolayı değildir. Bilakis müslümanların İslama aykırı ahlak ve davranışlarındandır. Birçok büyük günahların işlenmesinde ar duymazlar. Evet, birçok ulema mânevî meshin devam ettiğini söylemektedirler. İbni Kayyim diyor ki: "Rabb Teâlâ'nın cezaları, hikmeti ve adaleti üzerine cârî olur. Aşikarede tam bir irtibatla günahlara alâkadar olmaları ve gizlide maymun ve domuz ahlakında olmaları sebebiyle hayvan suretine dönüşürler." İbni Teymiye de: "Bu ümmette mesh vâki'dir. Allah ve Rasûlune iftira ederekşer'î hükümleri değiştiren ulemâ-i sû' ve açıkta büyük günah işleyen, müskirat içen avam kısmı, dînin suretini değiştirdikleri için Allah Teâlâ da suretlerini değiştirir. Eğer bu mesh dünyada olmazsa kabirde, orada da olmazsa haşirde olacaktır." demiştir.
Bozuk te'villerle haramı helal sayan birçok ehli ilim ve büyük günah işleyen birçok avamlar, bu işi çok hafif görmektedirler. İmam Aynî diyor ki: Ya bunlar Allah Teâlâ'nın haram kılmış olduğu zinayı, müskirâtı helal inanırlar. Böyle ise bunlar kafirdir. Ya da kalben inanmazlar; (elhamdulillah ben müslümanım demekle) İslam ismini haksız olarak kendilerine takarlar. Böyleler münafıktır. Yahud günahları çok hafif görürler. Bu da küfre çok yakın bir derecede fısktır.
Elbette bile bile apaçık, kafirler de dahil olmak üzere hiçbir kimse: İslamda zina helaldir, faiz helaldir, şarap helaldir, namaz farz değildir, demez. Olsa olsa fâsid te'villerle bunları helal sayarlar. Öyle değil mi?. Biri : Faiz helaldir. Diğeri: Kadına bakmak zarar vermez. Öbürü: Bira meşrubattır. Bir diğeri: Kadınlar başı açık dolaşırsa iffetli değildir diyemem, der. İşte bozuk te'villerin sureti böyle.
Ümmetin sonundakilerin öncekilerine lanet etmelerinin manası yukarıda tercüme ettiğimiz gibi, onları kötülükle yad etmek, onlara kusur isnad etmek, şereflerini korumamak ve kendilerini onlardan üstün görmektir. Şimdi birçokları ashaba dil uzatmıyor mu? Onlara lakab takmıyor mu? İmam Aynî diyor ki: Ehli Sünnet velCemaat ittifakla ashabın faziletine inanır. Onlardan hiçbirinin aleyhinde bulunmaz.
Şiâ Ehli Beyti sevdiği için, Ehli Beyte karşı gelenleri tekfir eder. Havâricî Ehli Beyti de, Ehli Beyte karşı gelenleri de tekfir eder veya tefsîk eder veya kusur isnad eder....

Selâmetle...Selâmun Aleykum...


1 yorum

YAZININ DEVAMI...

YAZININ DEVAMI...

Ebû Hureyre'den gelen bir rivayette Rasûl-u Muhterem şöyle buyurdu:

يُوشِكُ اِنْ طالتْ بكَ مُدَّةٌ اِنْ تَرَى قوْمًا فِي ايْدِيهمْ مِثلُ اذنَاب البَقر يَغدُونَ فِي غضَب اللهِ وَيَرُوحُونَ فِي سَخَطِ اللهِ وَقالَ : صِنْفان مِنْ اَهْل النَّار ، وَلمْ أرَهُمَا قوْمٌ مَعَهُمْ سِيَاط كَأذنَاب البَقر يَضْربُونَ بهَا النَّاسَ ، وَنِسَاءٌ كَاسِيَاتٌ عَاريَاتٌ مَائِلاتٌ مُمِيلاتٌ رُئُوسُهُنَّ كَأسْنُمَةِ البُخْتِ ، لا يَدْخُلنَ الجَنَّة ، وَلا يَرحْنَ ريحَهَا ، وَاِنْ ريحَهَا لتُوجَدُ مِنْ مَسِيرَةِ كَذا وَكَذا

"Eğer ömürlü olsan, umulur ki bir kavmi görürsün. Allah'ın gazabında sabahlar ve Allah'ın gazabında akşamlarlar. Ellerinde inek kuyrukları gibi kamçılar vardır. (Ve dedi ki Ateşliklerden görmeyeceğim iki sınıf vardır:
(a) Bir kavm. Onlarla beraber inek kuyrukları gibi kamçılar vardır. Onlarla insanları döverler.
(b) Ve bir sürü kadınlar. Giyinik oldukları halde çıplaklar. Sallanarak yürümeyi öğreten, kırıtkan; saçları horosan develerinin hörgücü gibidir. onlar cennete giremezler. Kokusunu bile duymazlar. Şübhesiz cennetin kokusu şöyle şöyle mesafeden duyulur." Müslim, Câmiu-l-Usul.

كَاسِيَاتٌ عَاريَاتٌ "Giyinik oldukları halde çıplaklar" cümlesini birkaç vecihle ulema tefsir ettiler:

1- Allah Teâlâ'nın nimetlerine bürünmüş oldukları halde, O'nun şükründen sıyrılmışlar, uzaklar.
2- Bedenlerinin bir kısmı örtülü bir kısmı çıplak.
3- İnce şeffaf giyinmiş fakat her tarafı bâriz görülür; süslü püslü, çıplak.
4- Örf ve âdet olarak giyinik, din ve şer'î edeblerden ârî. Mesela kadınların pantolon giymeleri.
5- Açıkta giyinik, hakîkatte ahlak olarak çıplaktırlar.

"Giyinik oldukları halde çıplaklar" cümlesi hepsini kuşatır.

مَائِلاتٌ مُمِيلاتٌ "Sallanarak yürümeyi öğreten, kırıtkan" cümlesi de birçok vecihle mana edilmiştir:

1- Allah Teâlâ'ya boyun eğmekten kaymış, kaygısızlığını fiilen ve kavlen başkasına öğretir.
2- Îcab eden dînî tesettürden yüz çevirmiş ve şerre eğilmiş.
3- Korunması gereken ırzı korumaktan eğrilmiş, erkekleri fitneye sevkeder.
4- Hayr ve hayrılardan ayrılmış, âdetâ şerri öğreten bir öğretmen olmuştur. Artık sallanarak, kırıla döküle fiilini öğretir.

رُئُوسُهُنَّ كَأسْنُمَةِ البُخْتِ "başları horosan develerinin hörgücü gibidir" cümlesi bugünkü saç modalarının tümünü kuşatmaktadır. Kimisi dört beş dolam bir baş örtüsü giyer. Kimisi baş örtüsünü Hristiyan gibi çenesinin altından bağlar. Kimisi kulağının üstünden kundak yapar. Kimisi başın yarısını örter, fakat örtünün altındaki saçların bağları beygir kuyruğu gibidir. Kimisi saçını tamamen açık bulundurur, salıverir. Kimisi erkek gibi traş eder. Daha çok. Bunları sayma imkanımız yoktur. Bu hadîs-i şerif mucizedir. Bugünkü manzarayı en açık ifade en beliğ sözle göstermektedir. Ümmeti bu gibi felaket ve fenalıklardan sakındırmaktadır.

İşte zilletin sebeplerinden biri de bu gibi fenalıklardır. Şu halde din geriliğe sebep değil. Dinden geri kalmak gericiliğin ta kendisidir. Ve zillete sebeptir. Müslümanlar dinlerini geri plana aldıkları için terakkîden geri kaldılar, düşmanlara mağlub oldular. Bugünkü müslümanların kısmi azamisi herbiri sanki ikidir. Kafirlerle kafir gibi, müslümanlarla müslüman gibidirler. Şuna bir yüz buna bir sözle muamele etmektedirler.

Ebû Hureyre'den gelen bir rivayette Rasûl-u Muhterem şöyle buyurur:

تَجِدُونَ مِنْ شَرِّ النَّاس عِنْدَ اللهِ تَعَالىَ يَوْمَ القِيَامَةِ ذا الوَجْهَيْن الذي يَأتِي هؤُلاءِ بِوَجْهٍ وَهؤُلاءِ بِوَجْهٍ

"Kıyamet gününde Allah Teâlâ'nın huzurunda insanların en şerlisi olarak iki yüzlüyü bulursunuz. Şöyleki, şunlara bir yüzle, bunlara bir yüzle gelir." Müslim, Buhârî, Tirmizî.

Dilimizde de fitne fesadı alevlendirmek için laf dolaştıranlara, içi dışı bir olmayanlara iki yüzlü denilmektedir. Bu deyim, söz hakkında kullanıldığı gibi, fiil hakkında da kullanılır.

Zilletin sebeplerinden biri de, dünyaya çalışarak din uğrundaki cihadı terketmektir.

15.04.2007 - sayyad

Konular