((Yangınlarımız))

Yangınlarımız



YANGINLAR VAR ki, ormanlar yakar; gücümüz yetmez ki hemen söndürelim. Yangınlar var ki, ciğerimizi yakar; bilmeyiz, nedendir, niyedir. Bildiğimizi sandığımız eksikliklerimizi düşünürken doldurduğumuz ömür sayfalarının hangi satırında kalem sahip olduğumuz emanetlerin vurgusuna yeterli ünlem vurabilmiştir. Adımladığımız yolların dili olsa da savurduğumuz düşünceleri toplayıp bize gösterebilse, aciz ruhumuz nerelerde gezinmede bilirdik bir nebze.
Yalnızlık adı verdiğimiz bir dağ yamacında yaprakları savrulan ağacın. Gerçekte yalnızlığı var mıdır? Kendini rüzgarıyla okşayan gök, tutan toprak, yaprakları dahi muhabbetteyken, nasıl bir yalnızlıktır?

Dışarımız ağır geldiğinde, uzak geldiğinde içerimizde bir yerlerde kaybolma isteği nedendir? Gideceğin yolu bilmez isen, içerisi bile çok karmaşık, çıkmaz sokaklarla dolu, içerisi de ağır bazen... Acı, kendini acımakla karışıyor bazen. Farkettirmeden bir bakmışsınız gözyaşlarınız kendine acıma gölü oluşturmuş içerinizde bir yerlerde. Nefsin en ağır tuzaklarından biridir işte bu göl. Boşa ‘büyük savaş’ denilmemiş. O zalim nefis gibi, bize verilmiş lutuflar da var çok şükür. Şükrümüzü güneş yapıp o gölü kurutma yolunu gözler içimizde kabul görmüş dualar. Ah o dualar olmasa neylerdik bilmirem. Aczimizin tek tutanağı...

Yeniyetme ağaçları rüzgarda, karda kışta, susuzlukta eğilmesin diye direklerle, iplerle desteklerler, sağlamca toprağa bağlarlar. Ruhumuzun yeniyetme sevgilerini, yeniyetme hedeflerini, yeniyetme ağaççıklarını da sağlama almak gerekmekte. O mekanda en sağlam bağ Rab rızasıdır inşaallah.. “Sevdim Yaradan rızası için” diyebilmek ne güzeldir. O’na bağlanan ağaççıklar nasıl yeşermesin ki...Ama o bağ ağırdır, çok ağırdır, kelama sığmayacak kadar geniştir.. Bazen yürek dar gelir, genişletilir. Hangi güzellik kolay gerçekleşmiştir ki? Ol diyenin oldurmasıdır kolay olan bir tek. Acizliğimizde düğüm düğüm kaybolurken, neyi çözebiliriz ki? Yaksak kendimizi, dumanımızda buram buram hangi koku tüter? Gerçekten hangi koku? Sevgi mi, aşk mı; kime peki? Neyi yakıt ettik ömrümüze? Yanmadığımızı mı sanıyoruz, ömrümüzce... Oysa yaşadıkça yanıyoruz; bir gün son küllerimiz de toprağa verilecek.. Şimdi ne koktuysa yürekler, o zamanda o kokacak toprağımız. O kokuyla bekleyeceğiz zamanımızın gelmesini. Söyleyin, dayanabilecek bir kokuda mıyız?

Gözyaşları sel olsa, ne kadar temizler yürüdüğümüz sokakları? Ya sözlerimizle kirbit çakıp yaktığımız yüreklerin yangınlarını? Yürüyoruz diye yürümeyi öğrenmiş miyiz gerçekten? Bakmak var, göz penceresinin yamacında; bir de görmek var perdeler arkasında. Kime, neden, niçin; hangimiz gerçekte bilmekte? Kaç gece avuçlarımıza alıp baktık yüreğimize, içini neyle doldurmuşuz diye... İki kalp atışı arasına sığan isim kimindir? Oraya ne kadar sığdırdıysak o kadar kaplamaz mı varlığımızı, aciziyetimizi, bakan gözümüzü, yaralarımızı, yangınlarımızı...

Senindir ey Rab, senindir ne var ise!. Nasib et, temiz sunayım, rızanda sunayım...


Özlem Uluğ


Konular