Evliliğiniz Hastalanırsa…

“Eskiden hep ağlıyordum, şimdi artık hep gülebiliyorum”
Bu sözler sekiz yaşındaki küçük bir çocuğa ait. Sekiz yaşındaki M. öylesine dürüst ve akıllı ki. Belki de hiçbir anne ve babanın olmayacağı kadar. İlkokul üçe geçmiş ve son aylarda haftanın belli günleri, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ndeki küçük bir odaya gidiyor. Bu odada, anne ve babasının yanında olup, onlara destek veriyor. Daha küçük yaşında aile olmanın sorumluluğuyla tanışıyor.

Anne ve babası ile küçük M.’nin haftada bir kez sektirmeden geldikleri yer aslında bir merkez. Evlilik Danışma Merkezi’nin terapi odasındayız. Terapiyi yöneten kişi ise, merkezin sorumlusu Dr.Armağan Y.Samancı, M’nin ailesi 10 yıllık evli. Evlilikte danışmanlık alma ihtiyacının nereden doğduğunu soruyoruz kimlikleri bizde saklı çifte.

Eşlerden erkek olanı karısının da onayıyla sözcü oluyor. Problemler, kocaya göre klasik. Toplumumuzun klasik hastalığı.Anlaşamamak ve anlaşılamamak.

Başlıyor anlatmaya: “Ataköy’den geçerken büyük bir billbordtan böyle bir merkez olduğunu öğrendik. Buraya ilk, 1.5 yıl önce başvurduk. Sonra bir süre ara verdik. Şu anda 6’ıncı terapi seansı. Çok faydasını gördük ve herkese tavsiye ediyoruz. Şimdi, tabii ki buraya gelindiği zaman insan kendisini daha bir sorumlu hissediyor. Daha iyiye gitmek için çaba harcıyor. Buraya gelmemizin nedeni de, yapıcı düşünmek. Evliliğimizi iyiye götürmek”.
Küçük oğulları M ise, konuya öylesine büyük bir olgunlukla yaklaşıyor ki. “Benim açımdan da güzel. Eskiden hep ağlıyordum, şimdi gülebiliyorum. Benim için de bu terapi ortamı çok iyi oldu. Annemle babamla artık ben de daha iyi anlaşıyorum. Şimdi daha huzurlu ve daha mutluyuz” diyor.

Tekrar baba alıyor sözü. Bay M’nin en büyük şikayeti kadınların “dırdırcı” oluşu. “Türk toplumunda kadınların çenesi beni çok rahatsız ediyor. Büyük anlaşmazlıkların da nedeni bu bana göre. Çocukluğumda bir halam vardı. Rahmetli oldu. Küçük bir mahallede oturuyorduk. Biz sokakta oyun oynarken, o eniştemle geçerdi ve sürekli konuşurdu. Eniştemin sesi soluğu çıkmazdı. O zamanlar, başıma böyle bir şey gelmemesi için dua ederdim. Ama maalesef benim de başıma geldi. Hemen hemen herkesin başına geldiği gibi”.

Uzlaşma Yollarını Bulmak
Çiftin kadın tarafı erkeklere ilişkin şikayetlerinde neler düşünüyor acaba? O da 43 yaşında bir ev hanımı. Eşinin sürekli dırdır yapmasından şikayet ettiği için daha bir suskun belki de. Kadın, karşılıklı anlaşmazlıklar ve şikayetler üzerine bir hayli dertli. Evliliği, insanların birbirlerine katlanabilme sanatı olarak görüyor. Tavsiyesi şu: “Eski olayları sürekli düşünmezseniz, sorunlar büyümez. Biz uzlaşma yollarına gidilmesinde fayda olduğuna inanıyoruz. Uzlaşma yollarını Evlilik Danışma Merkezi’ndeki terapiler sırasında, Dr.Armağan Y.Samancı’dan öğrendik. Ama insanlar birbirleriyle uzlaşamıyorlarsa, ayrılmalarında fayda var.”
Söze terapistleri Dr.Samancı giriyor. “Çiftlerin büyük bölümü benzer problemler yaşıyorlar. Ama, çözüm sürecine girmiyorlar. Mutlu olmak, çözmek için bir hedef lazım. Israr etmek, ucunu bırakmamak. Bu hedefe doğru çalışmak lazım. Boşanmak hiçbir zaman çözüm değil ama insanlar sebat etmiyor. 20’li yaş kuşağı, hemen vazgeçiyor. Terapiler sırasında bazı arkadaşlarımız, çiftlere, sürekli bir şeyler salık veriyorlar. ‘Şöyle yapın, böyle yapın’ diye. Bu, çözüm getiren bu tavır değil. Konuşamıyoruz, iletişimimiz bozuk demek aslında hiç bir şey ifade etmiyor. Önemli olan işin duygusal temeli… Yoksa bu kadar kısa zamanda problem çözülmez. Haftada iki defa dışarı çık, yemeğe çık demekle olmuyor. Zaten yapı olarak, ailelerin çoğu, bir çok şeyi benim bildiğim kadar biliyorlar. Ama hissetmedikleri bir şey onları engelliyor. Temelde duygusallık olunca, bir şekilde mücadele gücünüz oluyor. Kazanıyorsunuz da. Sözkonusu çift, ilişkilerinde, birbirlerine ilişkin yeni bilgilere ulaşmışlar. Bütün sorunları, temelde bir şekilde korunmuş duygusallık sonucu çözmüşler anlaşılan. Bu duygusallık ve sevgi bağı, onlara mücadele gücü vermiş”.

Terapiden büyük fayda gören çiftin mutluluğu görülmeye değer. Kadın “Zorlukların olduğu döneme baktığımızda çok tuhaf geliyor” derken erkek “Geçen yıllara acıdığını” söylüyor.

“Bir evlenelim de görelim”
Dr.Samancı, evlilikte danışmanlık konusunda son derece duyarlı ve bir o kadar da dikkatli. Türkiye’de bu konuda yapılanların belli bir adımdan öteye gitmediğinden yakınıyor. Bu konuda gerçekten iyi ve özveriyle çalışan çok az evlilik ve aile terapisti olduğunu söylüyor. Dr.Samancı, işte tam bu noktada, ortaya çıkan bir kaostan sözediyor. “Aileler buraya son çare olarak geliyorlar. Konuyu bilmeyen terapist, yardımcı olmaya çalışıyor ama problem yoğunsa yetersiz kalırsınız. Buraya aileler, genellikle komplike problemlerle geliyorlar. Yeterince iyi yaklaşılmazsa, fayda görmediklerinde kopup gidiyorlar. Terapi bir şey vermiyorsa, boşanmak lazım diye düşünüyor çiftler. Bir insan, bir profesyonele başvurduğunda, hakikaten çok dikkatle ele almak lazım. Eğer, kişiler, yardımcı olamayacaklarını hissediyorlarsa, ‘ben bunu yapamam’ demeliler. Duygusal anlamda yetersizsiniz demek, karın doyurmuyor. Çünkü Türkiye’de insanlar, daha çok kendilerini evliliğin içinde buluyorlar. Çoğu zaman görücü usulüyle, ya da “yaşım geldi, tek maaşla geçinmek zor” gibi düşüncelerle… Biraz tesadüfi, biraz hasbelkader. Ama nasıl evlenirlerse evlensinler, insanlar, mutluluk arayışı içindeler. Bu hepimiz için sözkonusu. İlişkide de aranan o zaten. Huzur, sevgi, rahatlık, yumuşaklık. Ego, olgunlaşmışsa, insanlar bunu kendinden ve karşısındakinde arıyor. Dipsiz kuyu gibi mutluluk beklerseniz, içine atılanlar da bu kuyuyu hiçbir zaman doyurmaz. Eskinin evlilik klişesi artık yıkılıyor. İnsanlar evli olmak için evli kalmak istemiyor. Son 10-15 yıldan beri bu böyle. Hızla da artıyor. Eskiden evlenseler bile, artık sadece evli olmak için bunu sürdürmek istemiyorlar. Mutlu olmak istiyorlar. Bu da daha çok kadının talebi”.

Evlilik erkeklerin lehine
Dr.Samancı, tüm dünyada kabul edilen bir gerçeklikten sözediyor. Bu da, evlilik müessesesinin erkeklerin lehine olduğu. Evliliğin erkek için destekleyici, koruyucu, besleyici bir getirisi olduğunu belirten Dr.Samancı, öte yandan duygusal bir getirisi yoksa, sırtlanılması zor bir yük haline geldiğini anlatıyor. Özellikle kadınlar açısından. Kadınların evlilikte daha çok beklentiyle hareket ettiğini saklamıyor. Bunlar aslında insanların çok da farketmedikleri duygusal beklentiler. Erken evlenen insanlar, belli bir aşamadan sonra, çoluk çocuğa karıştıktan ve onları büyüttükten sonra, kendini düşünmeye başlıyorlar tabii. İşte dananın kuyruğu da tam bu noktada kopuyor. Ama evlilik kurumu, yaşanan sürekli krize rağmen, ayakta kalmayı başarıyor. Dr.Samancı bunun sebebini şöyle açıklıyor:
“Bütün dünyada ülke sınırları değişir, ekonomik sistemler değişir, politik akımlar değişir. Ama evlilik kurumu, dünyadaki en eski müesseselerden birisi. Böylesine kalıcı olan müessese sayısı çok az. Bu sağlamlığı neye borçlu? Toplumların ayakta kalmak için evliliğe ihtiyacı var. Düzen oluşturmasına, çocuk yapmasına, biyolojik ihtiyaçların karşılanmasına birey ve toplumun ihtiyacı var. Bu böyle devam edip, gidecek”.

Ayrılmak veya ayrılmamak
Türkiye onbinde 50’lik boşanma oranıyla boşanma oranının hayli düşük olduğu ülkeler arasında yeralıyor. Batı, boşanma sorununu bize göre çok daha yoğun yaşıyor. Dr.Samancı Batı’daki yüksek boşanma oranının ortaya çıkardığı toplumsal sorunlara dikkat çekerek şunları söylüyor:
“Batıda boşanma oranı yüzde 3-4. Yüzde 3-4 dediğimiz zaman, büyük bir sonuç bu. İngiltere’de, ilk 10 yıl içinde evlenen çiftlerin yarısı boşanıyor. Korkunç bir rakam. Ayrılan, tek ebeveynli aileler doğuyor. Yapılan araştırmalar, boşanmanın çocuklar için hiç de uygun olmadığını gösteriyor. Orada da bir sürü sorun var. Arada çocuk kalıyor ve onu bir bombardıman şansı olarak kullanıyorlar. Boşanma eşittir çözüm değil bir kere. Tabii ki evlilik, ne pahasına olursa olsun korunması gereken bir kurum değil. Çiftler ayrılabilir de, önemli olan problemleri çözüp ayrılmak. Boşandınız, problemleri çözemediniz. Ne oluyor? Bir sonraki ilişkinize yansıyor. Bir, iki, üç evliliği olanlar var ve hepsinde de başarısız.”

Terapi son çare mi?
Evlilik terapisini son çare olarak gören çiftlere bir mesaj vermek son derece önemli. Çünkü, bu aslında pek de doğru bir tavır değil. Her çiftin böyle bir yardım almasının önemine değinen Dr.Samancı, son çare olarak görülmekten son derece rahatsız. Çiftlere her zaman böyle bir yardım almalarını tavsiye etmekten kaçınan Dr.Samancı, “Önce etraflarında güvendikleri, evlilikleri iyi olan, konuştukları zaman başka yerlere gitmeyecek insanlardan tavsiye almalarını istiyorum. Hakikaten denediler, olmuyor. Problemlar artıyor. O zaman, böyle bir merkeze başvurulmalı” diyor ve şöyle devam ediyor:
“Çiftlere tek bir önerim var. O da, bu tür merkezlere mucizevi anlamlar yüklemesinler. Çözüm zaten merkeze gelmeden önce başlattıkları bir süreç ise, merkezler buna ivme kazandırabilir. Ben şunu çok rahat söylüyorum: İstesem çiftlerin evliliklerini devam ettirebilirim. Evliliklerini kurtarabilirim. Ama evlilikleri kurtarmak, bireyleri kurtarmak veya mutluluklarını sağlamak anlamına gelmeyebilir. Bu yüzden böyle bir eğilime girmiyorum. Bir kadın hatırlıyorum. ‘Evliliğimi kurtarın ne isterseniz veriririm” demişti. Çok imkanları olan biriydi. Biliyorum ki, ben bunu başarabilirim ama faydası olmaz. Sevgi olunca, kazanma oranı var. Hakikaten o insan gibi bir çok insanın evliliğini kurtarabilirim ama bu doğru bir yaklaşım olmaz.”

Dr.Samancı, Evlilik Danışma Merkezi’ne açıldığı günden bu yana, oldukça fazla başvuru olduğunu söylüyor. Bir aileye ayrılması gereken zaman 30 dakika. Başvurulara yoğunuk nedeniyle, cevap verilemiyor. Dr.Samancı Merkez’de çalıştığı bir tam gün içinde 7-8 aile görebiliyor. Ailelere yardımcı olabilemk için randevuları belli bir sayıda tutmak gerekiyor. Çiftler sık görülürse, haftada bir seans yapılırsa, ortalama 3-6 ay sorunların çözümü için yeterli.

Konular