Bela ve musibetlerin altında yatan hakikat nedir ?

İnsanların çoğunluğu için bela, musibet ve hastalıklar şer olarak görülür. Mutluluğun önünde engel görünür. Zahirde öyle görünse de hakikat ve hikmet cihetinde öyle değildir. Bu tür olumsuzluklarda hep bir faaliyet, sevk, yönlendirme ve etkileşim vardır. Hayata manevi terakiyat veren, hayatın mana ve anlamını genişletip inbisat verdiren, hayatı safileştiren ve yeknesaklıktan kurtaran, hep faaliyet ve harekettir. Hareket ise bela, musibet ve hastalıklarla olur. İnsan ancak bunlar olunca başa çıkma, mücadele etme, savaşma, sabır etme, mukabele etme ve kazanmayı öğrenir. Bu sancılı süreçlerin, bu meşaketli süreçlerin, bu manen yanmaların sonucu muvaffak olur. Nice belalardan sonra saadet gelmiş, nice hastalıklardan sonra mutluluk gelmiş, nice zorluk ve meşaketlerden sonra kolaylık ve ferahlık gelmiştir.

Her şeyi bir tertip ve sebebe binaen yaratan rabbimiz.Yarattığı şeylerin olgunlaşması için bir süreç tayin etmiştir.Nasıl ki yemeğin pişme, suyun kaynama derecesi,meyvenin olgunlaşma zamanı onun kemalata erme zamanıdır.. Belli bir süreç olmadığı zaman olgunlaşma ve gelişme olmuyor. Yemek pişmeden yenilirse lezzeti kaçıyor, Çay kaynamadan içilirse karın ağrısı yapıyor.Meyveler olgunlaşmadan toplanıldığı zaman acı oluyor.. Öylede insanlarında hayatında cenabı hak mertebeler koyarak onlara olgunlaşma ve kemalata erme süreci koymuştur. Her şeyin pişme ve kavrulma derecesi olduğu gibi insanlarında pişme kavrulma olgunlaşma süreçleri vardır. Bu maddi ve manevi süreçlerin sonucu kimisi

hastalıkla, kimisi ayrılıkla, kimisi acıyla, kimisi ölümle, kimisine bela ile kimisine zikir ile kimisine açlık ile kimisine gözyaşı ile kimisine kulluk ile kimisi ise şehitlikle o süreçleri tamamlar. Her kesin bir yanma kavrulma dönemleri var. Önemli olan yanarken kül olmamak ,yanarken nefsi kül etmek yakmak kavurmak, önemli olan arzuları zikir ile tefekkür ateşiyle yakmaktır.. Yoksa isyan, nisyan ve dalalet ile yanıp kemale insan ermez. Aksine manen Allahın kendisine taktığı murassah ve müzeyyen letaif, hassa, duygu, kalp ve azaları kapkara yapar. Köz gibi yanar. Sabır, hastalık, bela ve musibet ile yananların imanı kemale ve lezzete erer. Sırlara, nimete, fazilete, mükemmelliğe erer. Nasıl ki, soğanı, salçayı yağla terbiye edip yakmadan pişirilen yemeğin lezzeti kaçar. Tadı olmaz. Öyle de hayatımızdaki lezzetleri kaçıran şeyleri de yakmayı öğreneceğiz. Hayatın lezzetini kaçıran günah, haram, arzu ve hevayı yakmayı öğreneceğiz ki, lezzeti kaçmasın. Cenabı Mevla küçük şerleri zulüm olsun diye yaratmadı. Birçok hakikatin mahiyeti bilinsin ve hikmetleri onların neticesi ile açığa çıksın diye yarattı. Şeytan olmasaydı manevi terakiyat, hastalık olmasaydı, sağlık, karanlık olmasaydı aydınlık, ölüm olmasaydı hayat, anlaşılmayacaktı. Şerlerin halkı şer değil kesbi şerdir. Nice hayırlar insanların elinde şerre döner. Nice şerlerde insanların ellerinde hayra döner. Zahirde şer görünen nice şeyler neticeleri itibariyle hayır olur. Şer, bela ve musibetler ile istidat ve kabiliyetler, manevi terakiyatlar, inbisatlar ve faziletler inkişaf eder. Bazen güzel bir yemek için bütün şartlar yerine gelse ama bir şart eksik olsa o yemeğin tadı olmaz. Bir basit şart yemeğin tadını kaçırdığı gibi eksilttiği gibi insanı esmai ilayeye mazhar edecek, kemalata medar edecek, hakikatlere ulaştıracak eksiklikler, hareketsizlikler, tembellikler neticeyi akim bırakır. Bela, musibet ve hastalıkların içerisine tevekkül, teslimiyet, sabır katılmadığı zaman kemalatlar, istidatlar pişmez kabule şayan kıvama gelmez. Kalbi ve ruhu olgunlaştıracak İman, kuran, sünnet, fikir ve zikir eksikliği yüzünden manevi hassalar, basiret, feraset ve kulluk pişmez. Hayatımız da acılar pişmezler olgunlaşmazlar. Kişi bazen günah neticesi olgunlaşır pişer.Bazen hastalık neticesi kemala erer.Bazen musibetle uyanır.Bazen hasatlıkla farkına varır.Bela kamçısıyla ayılır.Yani her şeyde ki yanma, pişme, olgun olma derecesine varır..Rabbimiz işte bizi hastalık ,bela , şeytan ve nefis ile kemale erdirmeye çalışır.Bizler kemale ermek için sabır,tevekkül,sadakat ve teslimiyeti ihmal etmeyeceğiz ki yanalım,pişelim ve olgunlaşalım.Nice büyük zatlar maddi ve manevi ilimlerde yıllarca pişmiş,yanmış ve olgunlaşmışlar.Hamlıktan kurtulup kemala ermişlerdir.Acıya takılanlar zıddındaki tatlılığı göremezler.Hastalığa takılanlar zıddındaki sıhhati ve rahatlığı göremezler.İnsanlar hayatın,bedenin,ömrün,azaların kıymetini hep zıtlarda bulmuşlardır. Zıtlar cevalanında nice hayırlar, güzellikler, nimetleri fark etmişlerdir. Dünyadaki zahiren zulüm görünen ve vahşet görünen ve acı veren olayların içyüzlerini, mahiyetlerini ve hakiki hikmetlerini gördükleri için onlara takılıp kalmamışlardır. Onlardaki hikmet ve hakikati almışlar. Ders çıkarıp ibret almışlar. Ay yandım mahvoldum, bittim, tükendim, yok oldum, dememişler acılarla pişip, şeytanla kemale erip nefis ile mutluluğu bulmuşlar. Manevi ve maddi yükselişlerinde şer görünen şeyleri kendilerine bir merdiven, asansör ve vesile yapmışlardır.Onlar zahirde şer ,çirkin ve bela görünen bela ve musibetlerin hakikat cihetinde rahmetini görüp manevi lezzetini almışlardır.


Konular