Bin Defa Mazlum Olsan Da...

Bin defa mazlum olsan da bir defa zalim olma. Bin kere mazlum olmak, bir kere zalim olmaktan iyidir. Hz.Ali (r.a.)

Gerçek anlamda adalet insanlar arasında hiçbir fark gözetmeden hepsini kapsayan; ırk, dil, din gibi ayrımlar gözetmeyen, güçlülerin değil haklıların üstün olduğu bir sistemdir.
İnsanlar adaleti kabul ettikleri ve önemini bildikleri halde, çıkarlarıyla çatıştığında reddederler. Bu yüzden adaletin uygulanmasında aksaklıklar kaçınılmaz olur. Örneğin rüşvetin ahlak dışı ve adil olmayan bir davranış olduğu çok açıktır. Bazı kişiler bunun çirkin bir davranış olduğunu bildikleri halde, çıkarları gereği ve kendilerince akla uygun bahaneler ileri sürerek hiç çekinmeden rüşvet alabilirler.

Ya da şahitlik yapan insanın kesinlikle doğruyu anlatması gerektiğini bildikleri halde, bazı insanlar kendilerinin veya yakınlarının çıkarları nedeniyle yalan söylemekten kaçınmaz.

Buna benzer örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bu nedenle toplumların genelinde çıkarlar adalete üstün gelir. Adaletin gerçek anlamda uygulanabilmesi için, adaleti çıkarlarına tercih edebilecek üstün ahlaka gereksinim vardır. Bu ahlak, Allah'ın emrettiği Kur’an ahlakıdır. Kur’an ahlakı insanlar arasında kesinlikle ayrım gözetmeden, yalnızca haktan yana, gerçek bir adaleti emreder. Adaleti emreden Allah inananlara, kendi aleyhlerinde dahi olsa adil olmalarını buyurur:

Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır. (Nisa Suresi, 135)

Gerçek adalet, insanlar arasında hiçbir ayrım gözetmeden, yalnızca Allah’ın hoşnutluğu amaçlanarak, Allah'tan korkarak sağlanabilir. Kur’an ahlakını yaşayan kişinin adalet anlayışında kişisel çıkarlar, dostluklar, arkadaşlıklar, akrabalıklar, insanların fiziksel farklılıkları asla etkili olmaz. Kararları yalnızca haktan ve doğrulardan yanadır. Kuran ahlakının tam olarak yaşandığı toplumlarda gerçek adalet ve güvenin hakim olacağı çok açıktır. Çünkü yalnızca içinde Allah korkusu taşıyan ve hesap günü Rabb’inin huzurunda yapayalnız sorgulanacağının şuurunda olan insan gerçek adaleti sağlayabilir.

Bazı cahiliye insanları sevmedikleri, kin duydukları kişilere karşı her türlü adaletsizliği yapabilirler. Bu kişilere iftira atar, suçsuzluklarını bilseler dahi aleyhlerinde şahitlik yaparlar. Bazı kişiler de gerçekte suçsuz olduğunu bildikleri halde, haksız yere suçlanan insanlar lehinde tanıklık yapmazlar. Sevmedikleri ya da düşman oldukları insanın mağdur olması bu kişileri sevindirir.

Kur’an ahlakını yaşayan insanın ise, karşısındaki kişiye olan yakınlığı ya da duyguları aldığı kararları asla etkilemez. Sevmediği, kötü ahlaklı, düşmanlık yapan kişilere karşı dahi adaletli davranır, adaleti tavsiye eder.

Bugün tüm dünyada insanların yaşadığı zulüm ve eziyet, adaleti ayakta tutan ve vicdanı diri olan insanlar vesilesiyle sona erecektir. Allah’ın Kuran’da emrettiği adalet, merhamet, sevgi, özveri, bağışlayıcılık gibi üstün ahlak özellikleri yeryüzüne hakim olduğunda, adalet, barış, huzur ve güven dolu mutlu bir dünya oluşacaktır. Vicdanlı insanların birlik ruhuyla gösterecekleri çaba, Allah’ın dilemesiyle başarıya ulaşacaktır.

Her durum ve koşulda güzel ahlaktan asla taviz vermemeyi fısıldayan vicdanımızı dinleyelim. Duygularımız, aklımızın ve vicdanımızın önüne geçmesin. “Ey iman edenler, adil şahidler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.” (Maide Suresi, 8) buyruğunu unutmayalım. Unutmayalım ki adaletin karşıtı zulümdür.

Süheyl Okur


Konular