MAZİDEKİ AHLAKIMIZ VE BU GÜNKÜ AHVÂLİMİZ

Milletleri ayakta tutan değerlerin maziden hâle aktarılabilmesi, o milleti asırlarca ve yüz aklığı ile yaşama imkânına sahip kılar. Fakat geçmişini unutmuş veya inkâr etme küstahlığını gösteren topluluklar, çöküntünün en acı örneklerini vermişlerdir.

Şerefli geçmişe sahip bir millet, mazi ile istikbâl arasında köprü kurabilmiş ve geleceğe ışık tutabilmiş ise varlığını devam ettirme düşüncesini sağlam temeller üzerine oturtmuş demektir.

Tarihe sığmayan mâzimizi unutturma gayesiyle, yolumuza kurulmuş tuzakların farkına varmayacak olursak ve hele düşmanların savurduğu yalan ve iftiralara inanmak gibi ahmakça bir dalâlet örneği verirsek, tarla köstebeklerinin itlâfında kullanılan usulle, kendi intiharımızı hazırlamış oluruz.

Maziyi yaşamış ve yuğurmuş bulunan ecdâdın kurduğu sağlam ahlâk binası, yüce bir milleti asırlarca sakfı altında barındırmış ve üç kıt'a üzerinde hükümranlık hakkına sahip kılmıştır. Dörtyüz çadırlık bir aşiretin, kısa bir zamanda koca bir imparatorluk hâline gelişindeki sırrı, şerefli mâzisini korumuş ve ona ters düşmeyecek yeni müesseseleri o temel üzerine kurmuş olmasında aramak gerekir.

O bünyân-ı mersusu ayak altına almakla kendini yükselteceğini umanlar, taksiyi direksiyondan ve marşa basma suretiyle değil de bağajına çıkıp üzerinde tepinmekle yürüteceğini sanan mecnundan daha gafildirler. Onun bu tepinişleri ile vitesden kurtulan araba, harekete geçecek olursa hem vasıta hem de tepesindeki beyinsiz helâk olur.

Bir gözü mazide, diğer gözü âtî'de olan milletlerin yükselişindeki âmilleri görmezlikten gelmek, onların ilerlemesini sihirli bir değneğin ucuna bağlamak, şimdiye kadar kimi kandırabilmiş ve neyin seyrini değiştirmiştir?
İşte Japonya, işte İsrail ve başkaları! İkinci cihan harbinde mağlup bir millet olarak çıkan Japonya, silkinerek yeni hamlelere girişmiş ve gelişmiş bulunmaktadır. An'anesine sadâkati, milliyetçilik ruhunu koruması, mazisine bağlılığı ve nihayet gelişen tekniği bu temeller üzerine oturtabilmesi sebebiyle hem varlığını korumuş ve hem de süper devletlerle yarışta ön saftaki yerini muhafaza edebilmiştir.

Menfur İsrail devletinin bu günkü başarısını sadece para'ya ve ta-kip ettiği politikaya bağlamak yanlıştır. Bu milletin ulaştığı neticeyi an'anesini ve millî mefkuresini inkâr etmemesinde aramak daha isa-betli bir davranış olur.
Bize gelince Eskiyi unut, yeniyi tut" sloganlarıyla maziden kopmuş bir topluluk haline geldik veya getirildik. Ayağının altındaki emekdâr merdiveni beğenmeyen mirasyedi edası ile, millî mefahirimizi arkaya attık, yenisini de kazanamadık. "Kekliğin sekmesini taklit edeyim" der-ken, kendi yürüyüşünü unutan saksağanın iki ayağı üzerinde kalgıma-sı gibi bir hâl-i pürmelâle giriftar olduk.

Neydi o, esnafın müşterisine "Efendi, ben yaptığım alışverişle sizden bir miktar kâr temin ettim. Fakat, şu karşıdaki komşum hiç aksatâda bulunamadı. Diğer ihtiyacınızı oradan alınız" diye fazileti, maddi kazanca tercih edişindeki ruh asaleti ve tok gözlülüğü!

Harp meydanında son nefesini vaşamakta bulunan yaralının, ağzına verilmek üzere getirilen suyu, diğer bir yaralının su isteğini aksettiren iniltisini duyduğu zaman, ağzını kapayıp, gözleriyle "Ona götür' mânâsına gelen işareti ile din kardeşini kendi nefsine tercih edişindeki faziletin sebebi neydi?
Zengin bir mü'minin getirdiği zekâtı, "Şu komşum, benden daha fakirdir" diyerek, kabul etmeyen fakirin tebcile lâyık olan ahlâkı neydi?
Yük taşıyan bir hamal yorulursa, sırtındaki yükü koyup biraz dinlensin de sonra yoluna devam etsin, diye evlerinin köşesine, binanın estetiğinin bozulacağına hiç ehemmiyet vermeden, "Mola taşı" koyduran ecdâdımızın faziletperver davranışındaki sebep neydi?

Neydi ecdâd-ı pakimizin "Pis" kelimesine benzerliğinden dolayı kediyi kovarken "Pist" demeyip "Git" lafzını tercihteki terbiye ve nezâketi!
Neydi o tarihe şân veren, tarihte çığır açıp çığır kapayan milletlerin efendiliğini yapmış atalarımızın şecaatle birlikte yürüttüğü merhamet ve hamiyyeti!

Onları sevmek kadar övmemiz de en tabiî hakkımızdır. Ecdadımı-zın ahlâk ve faziletini gelecek nesillere aktarmak ise, ehemmiyeti haiz vazifelerimizin başında gelmektedir.

Muhterem okuyucu! Onların bize örnek olacak seciyelerini gayri müslim yazarların medh etmesi, torunlarının övmesinden daha fazla ehemmiyet arzeder. Zira bunu itiraf etmek, bir gayri müslim için zordur. Böyle olduğu için de, hakikatin ifadesi ve vicdanının sesidir. İsterseniz onların bir kaç cümlesini beraber tetkik edelim.

Napolyon Bonapart: "İnsanları yükselten iki büyük meziyet vardır: Erkeklerin cesur, kadınların iffetli olması... İşte, Türkler bu çeşit kahra-manlardandır" demektedir.

Lamartin: "Türkler, insan olarak, millet olarak şarkın en üstün ve şerefli ırkıdır. Çok asîl ve necîp karakterlidirler. Cesaretleri sonsuzdur. Dinî, ailevî ve beşerî faziletleri bütün tarafsız insanlara takdir ve hayranlık ilhâm edecek çaptadır" diyerek mâzimize ışık tutmaktadır.

James Poter: "Türklerde yol kesme vak'aları ile ev soygunculukları ve hatta dolandırıcılık ve yan kesicilik vak'aları adeta meçhul gibidir. Yollar da evler kadar emindir" diye itirafta bulunmaktadır.

Garanvil Murray: "Türkler, yeryüzünün en nâzik milletlerinden biridir. Bir menfaat elde etmek yahut göze girmek için asla dalkavukluk etmezler" demekten kendini alamamaktadır.

Dr. Brayer: "Osmanlı Türkleri, umumî ve ferdî ahlâkının ciddiyetini, şeriatın iffet ve hayâ ahkâmına borçludurlar" sözü ile en mühim bir noktaya parmak basmaktadır.

Aziz milletim!
İşte mefahir dolu mâzimiz ve işte elem verici hâlimiz! Artık silkin ve kendine dön. Şerefli geçmişine sahip çık. Bu hissiz ve idraksiz gidişe son vermiyecek olursak zillet ve meskenet yakamızdan el çekme-yecektir. Bu değerleri koruduğumuz takdirde istikbâl ve istiklâl bizim olmakta devam edecektir.