Yemeği Azaltan ve Şehvetleri Terkeden Bir Kimseye Ansızın Gelen Riya'nın Âfeti

Şehveti terkedenin kalbine iki büyük âfet girebilir ki ikisi de tehlike yönünden her istediğini yemekten daha tehlikelidir.

Birinci Afet


O âfetlerin birincisi, nefsin bir kısım yemekleri terketrneye gücünün yetmemesi ve iştahı onlara çekmesidir. Fakat buna rağmen canının bunları çektiğinin bilinmesini istemez. Böylece şehvetini gizlemeye çalışır. İnsanların yanında yemediklerini tenhada yer.

İşte gizli şirk budur. Âlimlerin birine bir zâhidin durumu soruldu. O âlim sustu. Kendisine denildi ki:

-Onun bir kötülüğü olduğunu mu biliyorsun?

-Cemaatle beraber yemediğini tek başına kaldığında yemektedir.

Bu ise büyük bir âfettir. Aksine kulun yapması gereken şey, yemeden vazgeçemediği ve yemeklere duyduğu arzuyu, müptelâ olduğu ve şehvetlerin sevgisinde bulunduğu zaman açığa vurmaktır. Çünkü böyle yapması durumunun doğruluğunu gösterir. Bu ise amellerle yapılan mücâhedelerin karşılığıdır. Çünkü kusurunu gizleyip, olgun olduğunu göstermek, katmerli iki noksanlıktır; gizlemekle beraber iki defa yalan söylemektir. Bu bakımdan böyle olan bir kimse iki azaba müstehak olur ve Allah böyle bir kimseden ancak iki sadık tevbe yaparsa razı olur. Bu sırra binaen Allah Teâlâ, münâfıkların hakkında şiddet göstererek şöyle buyurmuştur:

Muhakkak ki münâfıklar cehennemin en aşağı tabakasındadırlar.(Nisâ/145)

Çünkü kâfir, küfredip küfrünü açıklar. Münâfık ise kâfir olduğu halde küfrünü gizler. Küfrünü gizlemesi de ikinci bir küfürdür. Çünkü böyle yapan bir münâfık, Allah'ın, kendisinin kalbini bildiğini hafife almakta, insanların kendisini bilmesini ise büyütmektedir. İşte bunun için küfrünü gizler. Ârif kimseler ise şehvetlere, hatta günahlara müptelâ olurlar. Fakat riya, hile ve kusurlarını gizlemeye müptelâ olmazlar. Hatta ârifin kemâli, Allah için şehvetleri terketmek ve içinden şehvete taraftar olması keyfiyetini açıklamaktır. Bunu da halkın kalbinden mertebesini düşürmek için yapmalıdır. Çünkü selef-i sâlihînden biri, yiyecekleri satın alır ve evine asardı. Oysa kendisi onları yeme iştiyâkını öldürmüştü. O halde, bunları satın alıp asmaktan gayesi, halini gizlemektir ki gafillerin kalbi kendisinden uzaklaşsın, gafiller hal-lerini bozmasınlar. Zâhidliğin son noktası, zâhidlikte zâhid olmak, onun zıddını göstermek sûretiyle bunu başarmaktır. Böyle yapmak, sıddîkların amelidir. Çünkü böyle yapmak, iki doğruyu bir araya getirmek demektir. Nitekim daha öncekinin, iki yalanı bir araya getirmek olduğu gibi... Bu kimse, nefsine iki ağır yük yüklemiş, nefsine sabrın acısını iki defa; arzu ettiği şeyden nefsini alıkoyarak ve nefsinin hoşuna giden gösterişten uzak durarak tattırmıştır. Şüphe yok ki sabrettiklerinden dolayı onlara iki defa ecir verilir. Bu, kendisine verilen sadakayı açıkça alıp ve gizlice o sadakayı geri götürüp verene iade eden ve açıkça almak sûretiyle nefsini zilletle, gizlice geri vermek sûretiyle de nefsini fakirlikle kıran kimselerin yoludur.

Bunu yapamayan hiç olmazsa yemeklere duyduğu arzuyu ve eksikliğini açığa vurmak ve bu hususta doğru hareket etmek fırsatını kaçırmasın. Şeytanın 'Sen eğer bunu açığa vurursan başkası da sana uyar. Bu bakımdan başkasının ıslahı için bu durumunu gizli tut!' demesine sakın aldanmasın. Çünkü kendi nefsinin ıslahı, başkasının ıslahından daha önemlidir. Bu bahane ise katıksız riyadır. Şeytan onu bu riyaya başkasının ıslahı kisvesi altında teşvik eder ve bu sırra binaen de kusurunun açığa çıkması kendisine gayet ağır gelir. Her ne kadar kusurunu bilen kimsenin, fiiline uyulacak bir kimse olmadığını veya kendisinin bunları terketmesine inanmasından dolayı aksini görse de, ürkmeyeceğini bilse de yine durum değişmez!

İkinci Âfet

Şehvetleri terketmeye gücü yetmesine rağmen bunları terkettiğinin bilinmesine sevinir. Böylece şehvetlerden çekinmekle şöhret bulur. Böyle kimse zayıf bir şehvet olan yemek şehvetine engel olabilir, fakat daha şerli olan rütbe şehvetine boyun eğer. Gizli şehvet ise, zaten bu ikincisidir. Ne zaman kişi, böyle bir şehvete taraftar olduğunu hissederse, bu şehveti kırmak, yemek şehvetini kırmaktan daha önemlidir. Bu bakımdan yemesi daha evlâdır.

Ebu Süleyman Dârânî şöyle demiştir: 'Sana hoşuna giden bir yemek ikram edildiği zaman -sen de onu daha önce terketmişsen-ondan az bir şey al! Fakat nefsine son derecesine kadar arzusunu verme. Böyle yaptığın takdirde, nefsinin arzusunu gidermiş olursun ve aynı zamanda onun arzusunu tam olarak kendisine vermediğinden dolayı onu perişan etmiş olursun'.

Câfer-i Sâdık (r.a) şöyle demiştir: 'Bana bir yemek hediye edildiği zaman nefsime bakarım. Eğer arzu duyarsa o takdim edi-len şeyden ona yediririm ve yedirmek onu menetmekten daha üstündür. Eğer arzusunu gizlerse, o takdim edilen şeyden çekindiğini belirtirse, ona vermemek sûretiyle cezalandırırım ve ona yedirmem'.

İşte bu yol, bu gizli şehvetten dolayı nefsin cezalandırılma yoludur. Kısacası, yemek şehvetini terkedip de riyâ şehvetine düşen kimse, akrepten kaçarak yılana sarılan kimse gibidir; çünkü riyânın şehveti, yemeğin şehvetinden çok daha zararlıdır. Tevfîk ve hidayet Allah'tandır!