Yalan Va'dde Bulunmak

Muhakkak ki çok kere dil, va'detmeye meyleder. Sonra nefis, çoğu zaman o va'di yerine getirmek istemez. Böylece va'd, yapmamaya dönüşür. Bu ise münafıklığın alâmetlerindendir! Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

Ey iman edenler! (verdiğiniz) sözleri yerine getiriniz. (Mâide/l)

Hz. Peygamber'de 'Va'd vergidir'142 (verilmiş mal gibidir, geri alınamaz) buyurmuştur.

Va'd, borç gibidir veya daha üstündür.143

Hadîsdeki ve'y kelimesi va'd mânâsmdadır. Allah Teâlâ peygamberi İsmail'i överek şöyle buyurmuştur:
Muhakkak İsmail va'dinde sadıktı.(Meryem/54)

Denildi ki: İsmail (a.s) bir yerde bir insana söz verdi. O insan, Hz. İsmail'e -unuttuğu için- bir daha dönmedi. İsmail (a.s) onu beklemek için yirmiiki gün orada kaldı.
Abdullah b. Ömer sekerata (ölüm döşeğine) düştüğü zaman şöyle dedi: 'Kureyşlilerden bir kişi benden kızımı istedi. Benden de va'de benzer bir söz aldı. Allah'a yemin ederim ki ben münâfıklığın üçte biriyle Allah'ın huzuruna gitmek istemiyorum. O halde sizi şahid tutuyorum: 'Ben ona kızımı verdim!'

Abdullah b. Ebî Hansa144 şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber, daha peygamber olmazdan önce ben onunla alışveriş yaptım. Onun bir kısım alacağı bende kaldı ve ona 'Buraya senin alacağını getirip teslim edeceğim' diye söz verdim. O gün unuttum. Ertesi gün de unuttum. Üçüncü gün geldim, hâlâ yerindeydi. Beni görünce şöyle dedi:

Ey genç! Sen bana zahmet verdin! Zira ben üç günden beri burada seni beklemekteyim.145

İbrahim en-Nehâî'ye şöyle denildi: 'Bir kişi, başkasına buluşma sözü veriyor ve gelmiyor. Acaba öbür kişi ne yapmalıdır?' İbrahim en-Nehâî şöyle cevap verdi: 'Gelecek namazın vaktine kadar bekler',

Hz. Peygamber (s.a) bir söz verdiği zaman 'Umulur' kaydını eklerdi. İbn Mes'ud, herhangi bir söz verdiği zaman muhakkak 'Eğer Allah dilerse' kaydını eklerdi ve böyle yapmak daha iyidir. Bu istisnayı yapmakla beraber sözden kesinlik anlaşılırsa muhakkak o sözü yerine getirmek gerekir. Ancak mazeret varsa o zaman durum değişir. Eğer kişi, söz verdiği zaman sözünü yerine getirmemeye niyetliyse işte bu münâfıklığın ta kendisidir. Ebu Hüreyre Hz. Peygamberden şöyle rivayet ediyor:

Üç haslet vardır. Kimde bu üç haslet bulunursa o oruç da tutsa, namaz da kılsa ve ben müslümanım da dese yine münâfıktır:

1.Konuştuğu zaman yalan söylerse,
2.Söz verdiği zaman sözünü yerine getirmezse,
3.Emîn sayıldığı zaman hainlik yaparsa!146

Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Dört haslet vardır, kimde o dört haslet bulunursa, o kimse münafıktır ve kimde o dört hasletten biri bulunursa, o kimsede münâfıklıktan bir haslet var demektir. Ta ki o hasleti bırakıncaya kadar!

1.Konuştuğu zaman yalan söylerse,

2.Söz verdiği zaman cayarsa,

3.Ahdettiği zaman hile yaparsa,

4.Başkasıyla cedelleştiği zaman yalan uydurursa.147

Bu'hadîs-i şerîf, va'dini yerine getirmemek niyetiyle başkasına söz veren veya özürsüz olarak va'dini yerine getirmeyen bir kimse hakkında vârid olmuştur. Sözünü yerine getirmeye azimli olan bir kimseye gelince, kendisini sözünü yerine getirmekten alıkoyan bir özürden dolayı sözünü yerine getirmemişse, bu kimse münâfık olamaz. Her ne kadar nifaka benzer bir duruma düşmüş ise de... Fakat münâfıklıktan kaçınıldı ğı gibi sûretinden de kaçınılmalıdır. Kendisini menedecek bir zaruret olmaksızın nefsini mâzur saymak uygun değildir; zira rivayet ediliyor ki Hz. Peygamber (s,a) Ebu Heyseme b. et-Tehya'ya 'bir hizmetçi vereceğim' diye söz vermişti. Bu sözden sonra Hz. Peygamber'e üç esir getirildi. Onların ikisini başkalarına verdi. Bir tane kaldı. Bu esnada kızı Hz. Fâtıma (r.a) gelip Hz. Peygamber'den bir hizmetçi istedi ve dedi ki: 'Babacığım! Sen el değirmeninin elimde bırakmış olduğu ize bakmaz mısın?' Bu esnada Hz. Peygamber, Ebu Heyseme'ye verdiği sözü hatırladı ve şöyle dedi: Ta Ebu Heyseme'ye verdiğim söz ne olacak?' Bu bakımdan Ebu Heyseme'yi, kızı Fatıma'ya -verdiği sözden ötürü- tercih etti.148

Hz. Peygamber (s.a) oturmuş ve Huneyn'de Havâzin kabilesin-den alınan ganimet mallarını taksim ediyordu. Halktan bir kişi gelip Hz. Peygamberin yanında durdu ve dedi ki: 'Ey Allah'ın Rasûlü! Senin yanında bana verilmiş bir söz vardır'. Hz. Peygamber 'Evet! Doğru söyledin! Bu bakımdan dilediğini iste!' dedi. Adam 'Ben seksen koyun ile çobanını istiyorum' dedi. Hz. Peygamber 'O istediklerin senin olsun!' dedikten sonra devam etti:

Sen az istedin. Hz. Musa'yı Hz. Yusuf un kemiklerinden haberdar eden (Mısırlı) kadın, Musa (as) kendisine 'Ne istersen iste' dediği zaman görüş ve hüküm bakımından senden daha kuvvetli idi; zira dedi ki: 'Benim dileğim; beni gençliğime döndürmen ve seninle birlikte Allah'ın cenne-tine girmemi temin etmendir'.149

Denildiğine göre halk bu adamın istediğini az görürdü. Hatta onun istediklerini darb-ı mesel yapıp, 'O seksen koyun ile çobanın sahibinden daha cimridir!' diyorlardı.
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Hulf (söze sahip çıkmamak), kişinin söz verip o sözü yerine getirmek niyetinde olduğu halde herhangi bir engelden ötürü sözünü yerine getirememesi değildir. (Hulf, söz verdiği halde yerine getirmemek niyetinde olmaktır)150
Başka bir lâfızda hadîs şöyledir:

Kişi kardeşine söz verdiği ve o sözünü yerine getirmek niyetinde olduğu halde onu yerine getirme imkânını bulamazsa günahkâr olmaz. (Ebu Dâvud)


141) İbn Ebî Dünya, {Mürsel olarak)
142)Taberânî
143)İbn Ebî Dünya
144)Amiri soyuna mensup bir zattır. Abdullah b. Ebî Ced'an olduğu da söylenmişse de en kuvvetli rivayete göre o değildir.
145)Ebu Dâvud
148)Tirmizî
149)İbn Hibban, Hâkim
150) Ebu Dâvud, Tirmizî
146)Müslim, Buhârî
147)Müslim, Buhârî, (Abdullah b. Amr'dan)