İki Hasımın Arasına Girip, İki Yüzlülükle Herkesin Arzusuna Göre Konuşmak

Düşmanlık güdenleri gören bir kimse, bu felâketten az zaman kurtulabilir. Bu ise münafıklığın ta kendisidir. Nitekim Ammar b. Yasir267 Hz. Peygamber'in (s.a) şöyle buyurduğunu rivayet eder:

Kimin dünyada iki yüzü varsa, kıyamet gününde o kimse için ateşten iki dil olur.268

Ebu Hüreyre (r.a), Hz. Peygamber'in şöyle dediğini rivayet eder:
Kıyamet gününde Allah'ın kullarından şerli olarak iki yüzlü bir kimse göreceksiniz ki şu gruba öbür grubun konuşmasını, öbür gruba da bunların konuşmasını getirip götürür!269

Başka bir lâfızda 'Bu gruba bir yüzle, öbür gruba başka bir yüzle gelir' şeklinde vârid olmuştur.

Ebu Hüreyre şöyle demiştir: İki yüzlüye Allah nezdinde emin olmak uygun değildir'.
Mâlik b. Dinar şöyle demiştir: ''Tevrat'ta okudum: 'Kişi arkadaşına karşı iki değişik dudak kullanırsa, emanet iptal olunmuştur demektir. Allah Teâlâ kıyamet gününde iki değişik dudak kullanan kimseyi helâk eder!' yazılıydı".

Hz, Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:

Kıyamet günü Allah nezdinde en çok nefret edilenler, yalancılar ve mütekebbirlerdir. O kimseler ki göğüslerinde arkadaşlarına nefret vardır. Arkadaşlarıyla bir araya geldikleri zaman onlara yağcılık yaparlar. O kimseler ki Allah'a ve Hz. Peygambere itaate davet edildikleri zaman ağırlaşır, şeytana ve onun emirlerine davet edildikleri zaman duraksamadan icabet ederler!270

İbn Mes'ud şöyle demiştir: 'Sakın hiçbiriniz immea olmasın!' Dediler ki: 'İmmea ne demektir?' Cevap olarak şöyle dedi: 'Her esinti ile esen kimse demektir!'
Selef, iki ayrı kişi ile iki ayrı yüzle görüşmenin münafıklık olduğunda ittifak etmişlerdir. Münafıklığın birçok alâmetleri vardır. İşte bu da o alâmetlerden biridir.
Rivayet edildi ki, Hz. Peygamber'in ashâbından bir kişi vefat etti. Huzeyfe b. Yeman (r.a) onun cenaze namazını kılmadı. Bunun üzerine Hz. Ömer, Huzeyfe'ye 'Hz. Peygamberin ashâbından biri ölür de sen onun cenaze namazına katılmazsın ha!' deyince, Huzeyfe 'Ey mü'minlerin emiri! O münafıklardandı' dedi. Hz. Ömer 'Seni yemine davet ediyorum, ben onlardan mıyım, değil miyim?' diye sordu. Huzeyfe 'Ey Allahım! Beni muâhaze etme! Hayır,
sen onlardan değilsin. Fakat senden sonra nifak hakkında hiç kimseden de emin değilim' diye ilave etti.271

Eğer 'Kişi ne ile iki dilli olur ve bunun sınırı ve tarifi nedir?' diyecek olursan derim ki iki düşmanın huzuruna girip her birinin isteğine göre hareket ettiği saman eğer yapmış olduğu hareket doğru ise münafıklık değildir, iki dilli sayılmaz. Çünkü herhangi bir kimse iki düşmanla da aynı zamanda dostluk yapabilir. Fakat arkadaşlık hududuna varmayacak kadar zayıf bir dostluk... Zira eğer kişinin onlarla dostlukları tahakkuk etseydi, bu dostluk, düşmanın düşmanın olmasını gerektirirdi. Nitekim biz Sohbet Adabı bölümünde bunu söylemiştik.

Eğer onların herbirinin konuşmasını diğerine naklederse, o vakit iki yüzlüdür. Bu ise, kovuculuktan daha şerli olur; zira insan bir tek tarafın konuşmasını nakletmek sûretiyle kovucu olur. Bu bakımdan iki tarafın konuşmasını da birbirine naklederse, o zaman kovuculuktan daha şerir olur. Eğer söz nakletmez, her birinin diğerine karşı güttüğü düşmanlığı güzel görüp tasvip ederse iki yüzlü sayılır. Yine ikisine de 'sana yardım edeceğim' va'dinde bulunursa, hüküm böyle olur. Düşmanlardan birini övüp huzurundan çıktıktan sonra kötülerse bu hareketi de iki yüzlülük olur. En uygunu susmak ve düşmanların hak sahibi olanını övmektir ve onu gıyabında, huzurunda ve düşmanının karşısında da medhetmektir.

İbn Ömer'e şöyle denildi: 'Biz yöneticilerimizin huzuruna giriyoruz. Orada konuşuyoruz. Çıktığımız zaman konuştuklarımızın aksini konuşuyoruz'. İbn Ömer 'Biz Hz. Peygamber'in zamanında bunu münafıklık sayardık' dedi.

Kişi, emîrin huzuruna girip, onu övmeye ihtiyacı olmadığı zaman böyle yaparsa münafıklık etmiş sayılır. Eğer emîrin huzu-runa girmekten müstağni ise, fakat girdiği takdirde de onu med-hetmediğinde başına geleceklerden korkuyorsa bu da mü-nafıklıktır. Çünkü nefsini, emîri övmeye mecbur eden kendisidir. Eğer aza kanaat edip mal ve rütbeyi terkederse, emîrin huzuruna girmekten müstağni olacaktır. Buna rağmen, mertebe ve zenginlik arzusundan dolayı emîrin huzuruna girip onu medhederse, böyle bir kimse münafıktır ve Hz. Peygamber'in şu hadîsinin mânâsı da budur: 'Mal ve rütbe sevgisi, suyun sebzeleri bitirdiği gibi kalpte ni-fak bitirir!'272 Çünkü mal ve mertebe sevgisi, insanları emirlere, onları gözetmeye, onlara karşı riyakarlık ve dalkavukluk yapmaya muhtaç eder! Ama kişi, bir zaruretten dolayı, böyle bir felâkete mâ-ruz kalırsa, medh u senâ yapmadığı takdirde de başına geleceklerden korkuyorsa mâzurdur. Çünkü şerden sakınmak caizdir. Nitekim Ebu Derdâ şöyle demiştir: 'Bizler birtakım kavimlerin yü-züne gülüyoruz. Oysa kalbimiz onlara lânet ediyor!'273

Hz. Âişe (r.a) şöyle anlatır: Bir kişi Hz. Peygamberden, içeri girmek için izin istedi. Hz. Peygamber şöyle dedi:

Ona izin verin! Aşiretin en kötü elçisidir o!
Adam içeri geldiği zaman, Hz, Peygamber kendisiyle yumuşak konuştu. Çıkıp gittiği zaman Hz. Peygamber'e 'Sen daha önce onun hakkında söylediğini söyledin. Sonra kendisiyle yumuşak konuştun. Bu nasıl olur?' dedim. Cevap olarak şöyle buyurdu: 'Ey Aişe! İnsanların en şeriri o kimsedir ki şerrinden korunmak için kendisine ikram edilir!'274

Fakat bu hadîs-i şerîf, karşılamak, yüze gülmek ve tebessüm etmek hakkında vârid olmuştur. Zâlimi övmek ise açık bir yalandır. Bu yalanı söylemek ancak bir zaruretten dolayı caiz olur veya zorlanıldığı zaman yalan söylemek mübah olur. Nitekim biz bunu 'Yalanın Âfeti' bahsinde belirttik. Emirleri övmek, onların dediklerini tasdik etmek, bâtıl konuşmalarını tasdik bakımından baş sallamak caiz değildir. Eğer kişi bunu yaparsa münafıklık yapmış olur. Aksine reddetmesi gerekir, eğer kuvveti yoksa, kalbiyle inkâr etmesi gerekir.



267)Adı Ammar b. Yâsir b. Âmir b. Mâlik el-Ansî'dir. Meşhur sahâbîler-
dendir. Bedir'e iştirak etmiştir. Hz. Ali'nin saflarında H. 37'de Sıffîn'de öl-
dürülmüştür.
268)Buhârî, Ebu Dâvud
269)İbn Ebî Dünya
270)Irâkî aslına rastlamadığını kaydetmektedir.
271) Bu nifak ile küfür nifakı kastedilmiş değildir. Aksine ameldeki nifak kastedilmiştir. Ameldeki nifak, zâhirde dini gözetmek, gizlide gözetilmesini terketmek demektir! (Bkz. İthaf'us-Saade,VII/569)
272)Deylemî
273)Ebu Nuaym, Hilye
274)Müslim, Buhârî