6. Yemeklerin Islahı

Korku'nun fazileti bazen düşünmek ve ibret almakla, bazen de ayet ve hadîslerle bilinir.
İbret almanın yolu şudur: Bir şeyin fazileti, insanı ahirette Allah ile mülâki olma saadetine götürmekteki rolüne göredir. Çünkü saadetten başka hedef yoktur. Kulun saadeti de ancak mevlâsıyla mülâki olup ona yaklaşmadadır. Bu bakımdan o mülâkata yardım eden herşeyin fazileti vardır. Fazileti de orada oynadığı role göredir. Anlaşıldı ki ahirette Allah ile mülâki olma saadetinin varlığı, ancak muhabbetini istemekle ve dünyada O'nunla yakınlık kurmakla mümkündür.

Muhabbet de ancak mârifetle, mârifet de düşüncenin devamıyla, ünsiyet de ancak muhabbetle ve zikrin devamıyla elde edilir. Zikir ve düşünceye devam etmek ancak dünya sevgisini kalpten atmakla mümkün olur. Dünya sevgisi de ancak dünyanın lezzet ve şehvetlerini terketmekle kalpten çıkar. Nefsin isteklerinin terkedilmesi, ancak şehvetleri yok etmekle mümkün-dür. Şehvetler de korku ateşiyle yok oldukları gibi, hiçbir şeyle yok olmazlar. Bu bakımdan şehvetleri yakan ateş, korkudur. Zira korkunun fazileti, yaktığı şehvetler nisbetinde ve insanı günahtan alıkoyduğu ve ibadetlere teşvik ettiği nisbettedir. Bu ise, daha önce geçtiği gibi, korku derecelerinin değişikliğine göre değişir.

Korku nasıl faziletli olmasın? Çünkü iffet, verâ, takva ve mücahede ancak korku ile elde edilir. Bunlar ise, Allah'a hakkıyle yaklaştırıcı ve dinen övülen faziletli amellerdir.
Ayet ve hadîslerden öğrenmek yoluyla korkmaya gelince, korku'nun fazileti hakkında vârid olan hükümler sayılmayacak kadar çoktur. Allah Teâlâ'nın korkan kullarına hidayet, rahmet, ilim ve rızasını derlediği, korkunun faziletine delâlet etmek bakımından, sana kâfi gelse gerektir. Bunlar cennet ehlinin ma-kamlarını bir araya getiren noktaların ta kendisidir.

Ayetler

Rablerinden korkanlar için hidayet ve rahmet vardır.(A'raf/154)

Kulları içinden ancak âlimler Allah'tan (hakkıyle) korkar.(Fâtır/28)

Allah Teâlâ, bu kulları korkmalarından ötürü ilimle vasıflandırmıştır.
Allah onlardan razı olmuş,onlar da O'ndan razı olmuşlardır.İşte bu, rabbine saygı gösterene mahsustur.(Beyyine/8)

İlmin faziletine delâlet eden her delil, korkunun faziletine de delâlet eder. Çünkü korku ilmin meyvesidir. Bu sırra binaen Hz. Musa'nın haberinde şöyle vârid olmuştur: 'Korkanlar için en yüce arkadaş vardır, bu hususta kimse onlara ortak değildir'.

Hz. Musa'nın nasıl en yüce arkadaşın arkadaşlığına sadece korkanları lâyık gördüğüne dikkat et! Bunun hikmeti. şudur: Çünkü onlar âlimdirler. Âlimlerin, peygamberlerle arkadaşlık rütbesi vardır. Çünkü peygamberlerin varisleridirler. En yüce arkadaşın arkadaşlığı ise, peygamberlerin ve onlara iltihak eden âlimlerin derecesidir.

Bu sırra binaen Hz. Peygamber, ölüm hastalığında iken, dünyada bâki kalmak ile Allah'ın huzuruna varmak arasında muhayyer kılındığında şöyle buyurmuştur:Senden en yüce arkadaşı diliyorum!56

Madem durum budur, eğer korkuyu meyve olarak veren şeye bakılırsa, onun ilim olduğu görülür. Eğer korkunun meyvesine bakılırsa o takvadır. İlim ve takvanın faziletleri hakkında vârid olan hükümler ise hiç kimseye gizli değildir. Hatta iyi sonuç takvaya verilir. Nitekim hamdin Allah'a, salâtın Rasûlullah'a mahsus olduğu gibi...

Öyle ki 'Hamd âlemlerin rabbi olan Allah'a, iyi sonuç muttakîlere, sâlat da efendimiz Hz. Muhammed'e ve onun bütün âline mahsustur' denir.
Allah Teâlâ, takvayı nefsine izafe etmek sûretiyle tahsis kılarak şöyle buyurmuştur:
Onların ne etleri, ne kanları Allah'a ulaşmaz. Fakat sizin takvanız O'na ulaşır.(Hacc/37)

Takva ancak korku ile daha önce geçtiği gibi haramlardan sakınmaktan ibarettir.
Allah katında en üstün olanınız, takvası en fazla olanınızdır.(Hucurât/13)

Sizden önce kitab verilenlere de size de 'Allah'tan korkun!' diye tavsiye ettik. Eğer inkâr ederseniz (biliniz ki) göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır.(Nisâ/131)

Eğer inanmış iseniz, onlardan korkmayın, benden korkun!(Âlu İmran/175)

Görüldüğü gibi, Allah korkmayı emrediyor, iman için şart koşuyor. Bu nedenle bir mü'minin ne kadar zayıf olursa olsun korkudan ayrılması düşünülemez. Mü'minin korkusunun zafiyeti mârifet ve imanının zâfiyeti nisbetindedir.

Hadîsler
Hz. Peygamber takvanın fazileti hakkında şöyle buyurmuştur:
Allah Teâlâ geçmiş ve gelecekleri belli bir günde topladığı zaman, en kenarda kalanları tarafından bile işitilen bir sesle karşı karşıya kalırlar, O ses sahibi der ki: 'Ey insanlar! Sizi yarattığım günden bugüne kadar sizin için susup (sizi dinledim), siz de bugün benim için susun, (beni dinleyin): Onlar amellerinizdir. Sizin üzerinize vârid olur'.


Ey insanlar! Ben size bir neseb seçtim. Siz de başka bir soy seçip benim seçmiş olduğum nesebi bıraktınız, kendinizin seçtiği nesebi yücelttiniz. Ben 'Allah katında sizin en şerefliniz, takvası en fazla olanınızdır' dedim. Siz bunu kabul etmekten imtina edip ille şöyle demekte israr ettiniz: 'Filan filanın oğludur! Filandan daha zengindir!'
Bugün sizin seçtiğim nesebi bırakıp, benim kılmış olduğum nesebi yücelteceğim. (Öyleyse) muttakîler nerede!? Muttakîler için bir sancak yükseltilir. Muttakîler o sancağı takip ederek Allah tarafından kendileri için takdir edilen makamlarına giderler. Dolayısıyle hesaba çekilmeden cennete girerler.57

Hikmetin başı Allah korkusudur!58 Hz. Peygamber, İbn Mes'ud'a hitaben şöyle demiştir:
Eğer benimle mülâki olmak istiyorsan benden sonra Allah'tan çokça kork!59
Fudayl b. Iyaz der ki: 'Allah'tan korkan bir insanı, Allah kor-kusu herşeye muttali kılar! Şiblî de şöyle der: 'Allah'tan korktuğum bir günde daha önce görmediğim hikmet ve ibretten bir kapı bana görünür!'

Yahya b. Muaz şöyle demiştir: 'Hiçbir mü'min yoktur ki bir günah işlesin de o günaha iki sevap iltihak etmemiş olsun. O sevaplar cezanın korkusu ve affın ümididir; tıpkı iki aslan arasındaki tilki gibi...

Musa'nın haberinde şöyle vârid olmuştur: 'Muttakîlerden hiçbiri yoktur ki onunla münakaşa etmeyeyim ve onun elindekini teftiş etmemiş olayım. Ancak verâ sahipleri bu hükmün dışındadır. Çünkü onlardan utanır, onları hesap için durdurmayı hoş görmem'.

Verâ ve takva, şartları korku olan mânâlardan iştikak eden isimlerdir. Korku olmadığı zaman, o mânâlar bu isimlerle isimlenmezler.
Zikr'in faziletleri hakkında vârid olan şeyler de gizli değildir. Allah Teâlâ zikri korkanlara mahsus kılarak şöyle buyurmuştur:
Allah'a saygılı olan hatırlar, (öğüt alır). (Alâ/10)

Rabbinin makamından korkan bir kimse için iki cennet vardır.(Rahmân/46)

Allah Teâlâ (bir hadîs-i kudsî'de) şöyle buyurmaktadır:
İzzetime yemin ederim ki kulum için iki korkuyu ve iki emniyeti bir araya getirmeyeceğim. Eğer kulum dünyada benden emin olursa kıyamet gününde onu korkuturum. Eğer dünyada benden korkarsa kıyamet gününde onu emin kılarım.60

Allah'tan korkan bir kimseden herşey korkar.61

Aklı en fazla olanınız, Allah'tan en fazla korkanınızdır. İbret bakımından en ileride olanınız Allah'ın emrettiğini yerine getirmek ve yasakladığını terketmek hususunda en iyi hareket edeninizdir.62

Yahya b. Muaz şöyle demiştir: 'Âdemoğlu miskindir. Eğer fakirlikten korktuğu gibi ateşten korkmuş olsaydı cennete girerdi!'

Zünnûn-i Misrî şöyle demiştir: 'Allah'tan korkan bir insanın kalbi erir. Allah'a olan sevgisi kuvvet bulur, aklı gelişir'.

Yine Zünnûn şöyle demiştir: 'Korkunun ümitten daha fazla olması uygundur. Çünkü ümit daha fazla olduğu zaman kalp karmakarışık olur'.
Ebu Hüseyin ed-Derîr şöyle derdi: 'Saadetin alâmeti şekavetten korkmaktır. Çünkü korku, Allah ile kul arasında gemdir. Kulun gemi koptuğunda helâk olanlarla beraber helâk olur'.

Yahya b. Muaz'a şöyle soruldu:
- Yarın kıyamette insanların en emini kimdir?
- Bugün en fazla korkandır.

Sehl şöyle demiştir: 'Helâl yemedikçe korkuyu elde edemezsin!'Hasan'a şöyle denildi:
- Ey Ebu Said! Biz ne yapalım? Bizi aklımız uçacak derecedekorkutan kavimlerle beraber oturuyoruz.
- Allah'a yemin olsun! Sizi korkutan bir kavimle arkadaşlık yapmanız, sizi emin kılan bir kavimle arkadaşlık yapmanızdan daha hayırlıdır.

Ebu Süleyman ed-Dârânî dedi ki: 'Korku herhangi bir kalbten ayrılırsa, o kalp harab olur'.
Hz. Âişe, Hz. Peygamber'e şöyle sorar:
- Ey Allah'ın Rasûlü! 'Rablerinin huzuruna varacaklarından yürekleri çarparak zekâtlarını verenler'(Mü'minûn/60)
ayetinde bahsi geçen kimseler hırsızlık ve zina yapan kişiler midir?
- Bilakis oruç tutan, namaz kılan, sadaka veren ve bu ibâdetlerin kendisinden kabul edilmeyeceğinden korkan kimsedir.63

Allah'ın azabından emîn olanları tehdit eden haberler sayılamayacak kadar çoktur. Bütün bunlar korkuyu övmektir; zira birşeyi kötülemek, o şeyi yok eden zıddını övmek demektir. Korkunun zıddı ise emîn olmaktır. Nitekim recâ'nın zıddının havf olması gibi...

Emîn olmanın kötülenmesi, zıddı olan korkunun faziletine delâlet eder. Recâ'nın fazileti hakkında vârid olan hükümlerin hepsi korkunun faziletine delildir. Çünkü ümit ile korku ayrılmaz iki haslettir; zira bir sevgiliyi arzulayan bir kimse, elbette onun elden kaçmasından korkar, eğer elden kaçmasından korkmazsa, onu sevmiyor demektir. Bu bakımdan onu beklemekle ümit sahibi olamaz. Korku ile recâ ayrılmaz iki haslettir. Evet! Birinin diğerine bir arada oldukları halde galebe çalması mümkündür. Kalbin hâl-i hâzırda biriyle meşgul olup gafletinden ötürü diğerine iltifat etmemesi de mümkündür.

Bunun böyle olması şu noktadan ileri gelir: Ümit ve korkunun şüpheli olan şeyle ile ilgili bulunmasmdandır; zira malûm olan birşey ne umulur, ne de ondan korkulur. Madem durum budur, varlığı mümkün olan mahbubun yokluğu da şüphesiz ki mümkündür. Bu bakımdan varlığı kalbe rahat verirse ümit olur. Yokluğu kalbi üzerse o da korkudur. Bu iki şey, şüphesiz zıttırlar. Eğer o beklenen şey şüpheli ise durum budur. Şüphenin iki tarafından biri, bir kısım sebeplerin hazır olmasından dolayı başkasına galebe çalar ve buna zan denir. Bu da birinin diğerine galebe çalmasının sebebi olur. Zannın üzerine mahbubun varlığı galebe çaldığında ümit tarafı kuvvet bulur. Ona göre korku gizlenir. Aksi de böyledir. Her durumda ümit ile korku, ayrılmaz iki haslettirler.

Gerçekten onlar hayırlara koşarlar, umarak ve korkarak bize dua ederlerdi.(Enbiyâ/90)

Yanları yataklarından uzaklaşır, korkarak ve umarak rab-lerine dua ederler.(Secde/16)

Bu sırra binaen Araplar, korkuyu recâ ile ifade etmiştirler. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
Size ne oluyor ki Allah için saygı ummuyorsunuz korkmuyorsunuz? (Nuh/13)

Çoğu kez Kur'an'da recâ terimi korkmak mânâsında kullanılmıştır. Bu da recâ ile korku'nun ayrılmaz iki vasıf olmasından ileri gelir; zirâ Arab'ın âdeti birşeyi onun ayrılmaz parçası ile ifade etmektir. Öyleyse Allah korkusundan ağlamanın fazileti hakkında vârid olan her hüküm, korkunun faziletini belirtmektir. Çünkü o ağlama, korkunun meyvesidir.
Artık kazandıklarının cezası olarak az gülsünler ve çok ağlasınlar.(Tevbe/82)

Ağlayarak çeneleri üstü kapanırlar vc Kur'an onların derin saygısını artırır.(İsrâ/109)

Şimdi siz bu Kur'an'a mı şaşıyorsunuz ve gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz ve siz baş kaldırıyorsunuz?(Necm/59-61)

Mü'min bir kulun gözlerinden, sinek başı kadar olsa dahi Allah korkusundan yaş aksa, sonra onun yüzünün kızgınlığından birşeye isabet etse, muhakkak ki Allah onu ateşe haram kılar.64

Mü'minin kalbi Allah'ın korkusundan ürperdiği zaman, yapraklar ağaçtan döküldüğü gibi günahları dökülür.65

Allah korkusundan ağlayan bir kimse sağılan süt memeye tekrar girmedikçe- ateşe girmez. 66
Ukbe b. Amir huzuru saadete varıp Hz. Peygamber'e şöyle sordu:
- Kurtuluş yolu nedir?
- Diline hâkim ol! Evin seni istiâb etsin ve hatana karşıağla!67

Hz. Aişe Hz, Peygamber'e şöyle sordu:
- Ümmetinden hesap görmeden cennete girecek bir kimse varmı?
- Günahını hatırlayıp ağlayan bir kimse hesap görmeden cennete girer.68

Allah'ın korkusundan ötürü gözden akan bir damla yaştan veya Allah yolunda akıtılan bir damla kandan Allah katında daha sevimli bir şey yoktur.69

Ey Allahım! Bana çokça ağlayan iki göz ihsan et ki göz dam-laları akıtmak sûretiyle kalbe şifa versinler.70

Yedi sınıf insan vardır, arşın gölgesinden başka gölgenin bulunmadığı bir günde Allah Teâlâ onları gölgelendirir.
Hz. Peygamber bu hadîsi uzun uzadıya izah ettikten sonra şöyle demiştir:
O sınıflardan biri de tenhada bulunduğu halde Allah'ı anan ve gözlerinden yaşlar akan bir kimsedir.






















56) Müslim, Buhârî
57) Taberânî
58) Beyhakî
59) Irâkî rivayetin aslını görmediğini söylemiştir.
60) İbn Hibban, Beyhakî
61) İbn Hibban
62) Irâkî rivayetin aslını görmediğini söylemiştir.
63) Tirmizî, İbn Mâce, Hâkim
64) Taberânî, Beyhakî
65) Taberânî, Beyhakî
66) Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce
67) Daha önce geçmişti.
68) Irâkî rivayetin aslını görmediğim söylemiştir.
69) Tirmizî, (Ebu Ummâme'den)
70) Müslim, Buhârî