İSTİZÂNDA İSLÂMÎ ÖLÇÜLER

Bir şahsın evine veya odasına gireceğimiz zaman, İslâmî edebe uyarak izin almak zorundayız. Ancak hane halkı tarafından müsade edilirse içeri girebiliriz. Aksi halde geri dönmek mecburiyetindeyiz. Bu muaşeret kaidesine "İstizân" adı verilmektedir. Bir âyeti kerimede bu hususla ilgili mükellefiyetimiz şöyle açıklanmaktadır: "Ey iman edenler! Kendi (ev ve) odalarınızdan başka (evlere ve) odalara, sahipleriyle alışkanlık peyda etmeden ve selam da vermeden girmeyin. Bu sizin için daha hayırlıdır. Olur ki iyice düşünür (hikmetini idrak eder) siniz" (1).

Başka bir kimsenin mülküne izin almadan girmek, gasp kabilinden bir tecavüz olacağından, hem beşerî hukuk yönünden yasak hem de dinî esaslar müvacehesinde haramdır. Böyle bir sorumluluk altına girmek istemeyen müslüman, şu ölçülere dikkat ve riayet ederek izin istemelidir:

a) Bir şahsın evine geldiğinde kapıya dönük durmamalıdır:
Ziyaret ve sair sebeplerle bir eve gelen kimse, ya sağını veya sol tarafını kapıdan tarafa getirmeli, yüzünü dönmemelidir. İzin isteme mecburiyetinin hikmeti, ev halkının hoşlanmayacağı bir mahremiyetinin görülmesi endişesinden kaynaklanmaktadır. İnsan, kendi evinin içinde öyle bir halde bulunabilir ki, kimsenin kendisini o durumda görmesini istemez. Bu sebeple evine gelen kimsenin zile basıp izin istemesini bekler ve mahremiyetinin kimse tarafından görülmemesini is ter.

b) Kapıyı tıklatarak veya zile basarak gelişinden ev halkını haberdar etmelidir:
Bu yolla izin talebi, en fazla üç defa tekrarlanabilir. Birincide, gelen sese kulak verirler; ikincide, hazırlanırlar; üçüncüde, ya izin verirler veya o şahsi geri çevirirler. Resûl-i Ekrem (s.a.v.), "(Evlere girmek için) izin talebi, üç defadır. Eğer sana izin verilirse (girersin). Aksi halde geri dön (üp gidersin)" (2) buyurmaktadır.

c) İzin talebinde bulunacağında önce selam vermelidir:
Selam, kelâmdan öncedir ve "selâmet dileği" ifade eden bir duadır. Bu sünnete riayet ederek izin talebinde bulunan kimseye Mevlâ'nın bâbı füyûzâtı ve tıklattığı kapı açılır. Bu yolda yürüyecek olan kimse, "Selâmün aleyküm, girebilir miyim?" demeli (3), "Buyrun" veya "Giriniz" diye izin verildikten sonra içeri girmelidir.

Bu gibi meşru işler yerine getirilirken hane halkı toparlanmış, kapı önündeki şahıs da "Boş yere dakikalarca bekletildim" veya "Gerekli ilgiyi görmedim" diye yanlış bir kanaata saplanmamış olur.

d) İçerden "Kim o?" denildiğinde "Ben, falanım" diye adını söyle-melidir:
Sadece "ben" şeklindeki cevap, mübhemiyeti kaldırmaz. Adımızı ve ev halkınca bilinen sıfatımızı belirterek şahsımızı tanıtmalıyız. Ashâbtan Câbir bin Abdullah naklediyor: "(Huzuruna girmek için) Resûlüllah (s.a.v.) den izin talebinde bulundum. İçeriden "Kim o?" de nildi. "Ben" şeklinde cevap verdim. Resûl-i Ekrem (s.a.v.), bu cevaptan hoşlanmamışcasına:
-"Ben, ben" diye söylendi (4).

e) Ev halkı da birbirinin odasına haber vermeden girmemelidir:
Hane halkı, birbirinin odasına gireceğinde ya kapıyı tıklatarak veya öksürerek geldiğini haberdar etmeli; içeriye ansızın girmemelidir. Kişinin kendi mülkünde bile böyle davranması, hareketlerin İslâmî edeblere göre tanzim arzusundan doğmaktadır. Bunları umursamamak ve kendi kafasına göre hareket etmek dînen yasaklanmış bulunmaktadır.

Cenâb-ı Hak, bu hususta bizi uyarmakta ve "Ey iman edenler! Sağ elinizin mâlik olduğu (köle ve câriyeler) bir de sizden olup da henüz bülûğ çağına girmemiş (küçük) ler (şu) üç vakitte; sabah namazından önce, öğle sıcağından (bunalıp) elbisenizi çıkardığınız zaman, bir de yatsı namazından sonra (odanıza girecek olur-larsa) sizden izin istesin (ler. Bu) üç (vakit) sizin için avret ( ve halvet vakitleri) dir..." (5).

(1)Sûre-i Nur,27.
(2) Müslim, c. 6, sh. 178.
(3) Bakınız: Ebu Davud, c, 4, sh. 345.
(4) İbni Mâce, c. 2, sh. 1222