NİMETLERİN KADRİNİ BİLMEKTE ÖLÇÜ

Allah Teâlâ'nın takdir ve taksim buyurduğu rızkın değerini bilmek, hem nimetin devamlı olmasına ve hem de rızâî ilâhî'yi kazanmamıza vesile olur. Nimeti hor görmek, onun elden çıkmasına ve çok zor bir hayat çilesi içine düşmeye sebep teşkil eder. Yüce Rezzâkımızın ihsân ettiği nimetleri hakir görmemek için dinimizin gösterdiği ölçülere uygun hareket etmek zorundayız. Bahsi geçen ölçüleri şöyle hulâsa edebiliriz:

a) Kendimizden yüksek olana bakmamak:
Bir kimse kendisinden daha varlıklı bir insanın konforlu hayatına bakacak olursa elindeki nimetleri küçümsemeye ve hor görmeye başlar. Böyle bir tavır içine girmek, yüce Rabbimizin rızasına ters düşer. Bu sebeple Resûlüllah (s.a.v.) bizleri uyarmakta ve "(Maddi varlıkta) sizden daha aşağıda olana bakınız, sizden üstün olana göz dikmeyiniz. Bu davranış, Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetlerini hor görmemenize daha lâyıktır" (1) buyurmaktadır.

b) Zenginlerin meclisine gitmeyi azaltmak:
İnsan, konforlu bir hayata ve hesapsız rızıklara sahip bulunan zenginlerin meclislerine fazla girip çıkacak olursa gönlü ve gözü yanlış bir istikamete kaymaya başlar. "Ben de insanım. Bazı vasıflarda bu kimseden daha üstünüm. Hâl böyle iken neden onda çok da bende yok?" diyerek ilâhî taksime karşı kalbine kıskançlık tohumlarını serp-miş olur. Bu his, hasedi; kıskançlık da fesadı körükler. Böyle bir hale düşmememiz için Peygamber (s.a.v.) şu tavsiyede bulunmaktadır: "Zenginlerin huzuruna girmeyi azaltınız. Zira bu (ölçü), azîz ve ce-lil olan Allah'ın nimetlerini hor görmemeye daha lâyıktır" (2).

c) Kanaatkâr olmak:
Allah'ın ihsan ettiğine kanaat göstermek, elde bulunana râzı olmayı gerektirir. Kanaat hazinesine sahip bulunan bir kimse, hırs ve tamâa kendini kaptırmaz. Çünkü "Zenginlik mal çokluğundan değildir. (Hakiki) zenginlik kalp zenginliğidir" (3). Gönül zenginliğine sahip bulunan bir kimse, kendini dünyanın en mesut insanı bilir. Zira böyle bir kimse, iman gibi bir cevhere sahip, İslâm gibi yüce bir dine sâlik bulunmaktadır. Hakiki mânâda "Müslüman olan, ihtiyacı kadar rızık verilen ve verilmiş olan rızıkta Allah'ın kanaatkâr kıldığı kimse kurtuluşa ermiştir" (4).

d) Cenâb-ı Hakka güven duymak:
Yüce Halikımıza güven duymak, kalpte huzurun yerleşmesine sebep olur. Böyle bir huzura malik olan kimse, elindeki nimeti hor görmez ve hırsa kapılmaz. Kalıbın rahat yaşamasını kalp huzuru ile karıştıran kimseler onu konforda arama yanlışına saplanırlar. Neticede aradığını bulamayıp hayal kırıklığına uğrarlar. Konfor, rehâvet verir ise de kalp huzurunu tesis edemez. Bu hususu tesbit eden bir hadis-i şerifte "Sizden kim can ve mal güvenliği içinde, vücûdu sıhhat ve âfiyette olduğu halde sabahlarsa sanki dünyanın hepsi ona verilmiş gibidir" (5) buyrulmaktadır.

(1) Müslim, c. 8, sh. 213.
(2)Feyzü1ı-Kadir,c.2, sn. 73.
(3) Buhârî, c. 7, sh. 178,
(4) Müslim, c. 3, sh. 102.
(5) Tuhfetü'l-Ahvezî, c. 7, sh. 11.